Sosyal Medya Psikolojisi: Banu Berberoğlu

Son zamanlarda sıkça sosyal medyada ‘Banu Berberoğlu’ videolarına denk gelmişsinizdir. Çektiği vlog videolar ile birlikte, bir yıldır faaliyet gösteren bir youtuber. Aslında buraya kadar her şey o kadar normal ki, Trabzon’dan bir kız çıkıyor ve video çekip kanalına yükleyerek kendini mutlu hissediyor. Ancak gelin görün ki, twitterda videoların keşfedilip alıntılanması ile birlikte gelen yorumlar o kadar acımasız ki bu kin, bu nefret neden diye soruyorsunuz kendi kendinize.
Kendi halinde video çekerek kanalında paylaşan bir kıza, sevgilisiyle birlikte çektiği videolar aracılığıyla o kadar çok yüklendiler ki, eleştiriler, dalga geçmeler bir anda o kadar çok yayıldı ki oturup bu nefretin ortaya çıkış sebeplerine dair görüşlerimi paylaşmak istedim.
Youtube, profesyonelliğin ve içerik üretiminin o kadar yoğun yenilendiği bir platform ki, maalesef ‘düşünce özgürlüğü’ kavramının insanlara hakaret etmemize de müsade ettiğine inanarak hareket etmeye başladık. Olay çok basit, Banu Berberoğlu kendi dünyasını anlattığı videolarıyla bu platformda var olmaya devam ederken bir anda ‘trol’ konusunda sınır tanımayan bir grup insan tarafından şakalara, konu malzemesi oluyor. Günlük yaşamından, hissettiklerinden, hatta bildiğimiz marketlerden yaptığı alışverişlerden bahsettiği videolarıyla youtube üzerinde izleyici kitlesiyle bir araya gelen samimi bir kanal bir anda linç girişimine maruz kalıyor.
Sebepleri sıralayabiliriz. İstediğimiz kadar psikolojik ve toplumsal meselelerle bu konuyu irdeleyebilir ve insanların içerisindeki bu hakaret dolu cümleleri ölçebiliriz. Ancak bundan öte ortada tartışılmaya bile açık olmayan bir konu var. Youtuber olmak için paylaşılması gereken içerikler, kullanılması gereken ingilizce terimler, pahalı makyaj malzemeleri, en yüksek fiyatlı kıyafetler, mükemmel bir kurgu ve daima markalardan gelen hediyeler olması gerektiği. Allah aşkına bir paylaşım platformunun dönüştüğü ve o platformda barınan insanların sahip olması gereken özelliklere bakar mısınız! Bu ülkede kaç tane insan asgari ücretle geçiniyor, hayatta kalmaya çalışıyor biliyoruz, ama haberimiz yokmuş gibi davranmaya devam ediyoruz. Neden? Pahalı kıyafetlerle, bugün para verip bile alamadığımız bir çok ürünün hediye gittiği kanalları oturup bilgisayarlardan izlerken bu kadar kolay yargılama hakkını kim veriyor ki bize? Yaşadığımız hayat, kurduğumuz düzen ve ekonomik gelirlerimiz ortada. Bugün milyonlarca para kazanan youtuberlar kendi kazançlarına göre bir yaşam inşa ederken kenarda köşede iki kuruş yemek parasını denkleştirmeye çalışırken yorgun düşen insanların bu acımasızlığı paylaşılamayan isyanlardan mı kaynaklanıyor?
Hayat herkes için aynı işlemiyor. Sosyal medya kendi hayatınızı, kendi benliğinizi milyonlara anlatmanız, topluma, siyasete, gündeme sessiz kalmayacağınız en büyük iletişim ağı. Sırf kendimizi olduğumuzdan daha değerli, daha bilgili, daha pahalı pazarlamaya çalışıyoruz ve bir kız bunu yapmıyor diye kalkıp o yorumları yazmak, sizce ne kadar doğru? Öğrenemediğimiz şeyler var. Örneğin beğenmediğimiz, görüşlerimize hitap etmeyen içerikleri takip etmemek, izlemekten hoşlanmadığımız yada bizi huzursuz eden videoları izlememek. Ya da kendi alanım için, zevk almadığımız yazıları okumamak. Özgürlük her zaman beraberinde sorun taşımak zorunda değil ki. Biz neden varlığımızı bu yönde, herkese nefret kusarak sürdürmeye çalışıyor ve yeni medyanın getirdiği avantajları sahte profillerle pazarlamaya çalışıyoruz ki? Sırf kendi küçük dünyasını bir hevesle bu platforma taşıyan bir kıza bu kadar kötülük yapmak neyi değiştirir ki hayatlarınızda? O kanal kapansa, ya da belki sen okumaktan hoşlanmıyorsun diye ben yazmayı bıraksam ne kazanırsın ki?
Yaşadığımız şu dönemde özellikle yeni gelen nesilde oluşan bu algı, küçük şeylerle mutlu olmayı, kendi hayatlarımızın baş rolü olup, bir şekilde yaşama tutunmaya çalıştığımızı unutturuyor bize. Bir çikolata, bir piknik, bir makyaj mutlu ediyorsa birini bu senin mutsuzluğun yüzünden kimseye kısıtlama getirmek zorunda değil ki.
Özellikle benden küçük, ablalık edebileceğim bir çok okuyucuma sesleniyorum. Lütfen aldanmayın. Bugün mutlu olmanız için bir şeyin en pahalısını almak zorunda değilsiniz. Biz, bugün sizlere görünüşünüzle değer biçen tüketim toplumunun dayattığı parasal değerlerin ne kadar kötü sonuçlar doğurabileceğini anlatmaya çalışıyoruz. İzledikleriniz,okuduklarınız size mutluluk versin. Daha pahalı, daha lüks nedir bilin, öğrenin. Ama özenmeyin. Herkes kendi hayatına göre yaşamayı öğrenirse inanın bugün gelirlerimizin yarısını harcadığımız markalar varlıklarını sadece kazançları yüksek olan insanlara pazarlamak zorunda kalacaklar. Eldeki ile yetinmeyi öğrenmek, hayatınızın geri kalan kısmı boyunca zenginlikte görseniz, yokluk içinde de ölseniz sizden heveslerinizi, mutluluklarınızı alamaz. En pahalı, en güzel demek değildir. Markalar asla sizi olduğunuzdan daha değerli kılmaz. Belki daha gösterişli olursunuz ama asla daha mutlu yapmaz. 
Ve lütfen, elinizde barınan sahip olduğunuz bu teknolojiyi başka insanlara kin kusmak için harcamayın. Aksine elinize kamerayı alın ya da bir sayfa açıp yazmaya başlayın. Üretin, üretilene küfürler savurup tüketmek asla işinize yaramaz çünkü. Bugün yazı yazmak ya da video çekmek için ne pahalı bir kameraya ne de ayrı giyinme bölümünüzün olduğu iç mimar tarafından özenle hazırlanmış bir odaya ihtiyacınız var. Sadece siz, gerçekten isterseniz küçücük hayatınızla ve kendinizi anlattığınız içeriklerinizle bu platformlarda varlığınızı gösterebilirsiniz.
Ben Banu Berberoğlu‘nun ürettiği içerikleri izlerken gülümsüyorum. Çünkü gerçekten Türkiye şartlarında yaşam standartlarının ve insanların sahip olduğu günlük hayatın içerisindeki küçük mutlulukların hala devam ettiğini cesurca aktarıyor. Herkes böyle aslında ama yeni düzenle birlikte kimse kendi hayatının izlediklerinden, özendiklerinden daha ufak olduğunu kabul etmiyor.
Siz kabul edin. Üretin, korkmadan, aldırmadan. Kendi hayatınızla yetinmeyi, yetinirken daha iyisini hedeflemeyi unutmadan şartlarınızla barışıp yolunuza devam edin. İnanın böylesi daha kolay.
Kendinizi ve hayatınızı sevin. Çünkü kendini sevmeden yetişen insanlarla dolu bir toplum başkasını da sevemez. Hayatlarınızdan utanmayın, gururlanmak için daha iyisini yapmaya çalışın. Bugün gülüp eğlendiğimiz, kaliteli içerik olarak adlandırdığımız her şeye bundan beş sene sonra ‘çöp’ gözüyle bakabiliriz. Sosyal medya her gün değişir, gelişir. Değişime ayak uydurmak değil asıl mesele, değişimi kendi yaşam standartlarınıza uyarlamak.
Ve bunu yaparken, kimsenin heveslerini incitmeden yol almak.
Kendi hayatlarınızla barışabilmeniz dileğiyle… 

Yorum Yazın

Navigate
Verified by MonsterInsights