Şimdi sen gözlüğünü usulca takıp telefona gömülünce mutfaktaki kanepede, ne yazının başlığı ne de aşağıya uzanan satırlarım gözünü korkutmasın. Neden şimdi diye de sorgulama, iki kaşının arası kırışmasın. Çok değil, 24 senedir söyleyemediğim her şey işte bu yazı. Keşke daha sık söyleyebilseydim ama sevginin söylemeden de gösterilebildiğini ben zaten senden öğrendim.
Buse, bir bayram alışverişinde o beğendiğim çantanın aynısını almak istediğinde asılan yüzüme bakıp abla olduğumu hatırlattığında, bir örnek giyinirken bile annem taktığım tokanın rengiyle usulca fark yaratmaya çalıştığında mesela. Heves kırmamak gerektiğini öğrendim. O hiç bitmeyen iş seyahatlerinden döneceğin günü sayarken mavi boncuklu binada, bir sabah ansızın odamın ortasında beliren dört tekerlekli bisikleti görünce öğrendim. Hatırlarsın, renkliydi tekerlekleri. Üçüncü ve dördüncüyü birlikte sökmüştük artık düşmeden sürebildiğimde.. Öğrendim ki eğer istersem, her şeyi yapabilirim. Lahana bebeğim elimde, tavşan terliklerimle Teletabiler’i izlediğim her sabah beni öpüp gittiğin işinde öğrendim. Eğer buzluğumuzda sürekli o sevdiğim dondurma olsun istiyorsam, babam çalışmak zorundaydı. Kuzenlerim gelip başında saatlerce oturduğum papağanımı bozduğunda, benimle tamir etmeye çalıştığın zaman öğrendim. Hayatta böyle minik kazalar olurdu, öyle söylemiştin. Küçük pembe taburemin üzerine çıkınca yetişebildiğim, koridorun en sonundaki yatak odasında, annemin makyaj malzemelerini karıştırırken yakalandığımda öğrendim. Biliyorsun, disiplinliydi annem. Cezalarım hep, sen eve gelene kadar sürerdi. Yaramazlık yaptım, tamam ama babam gelince bitecekti. En kötü zamanın seni görünce son bulduğunu böyle öğrendim.
Babana gidiyoruz dediklerinde, o görüşmede, yabancı insanların arasında yüzünde bir gülümsemeyle, sanki hiç sorun yokmuş gibi bana baktığında öğrendim. Hayatta her zaman siyah ve beyaz olmaz. Grileri de anlamak lazım. Büyükler saklar bazen ama çocuklar anlar. Ben anlayıp, Buse’ye söylememeyi de sımsıkı sana sarıldığımda öğrendim. Annemle anlaşamadığınız zamanlarda, masanın etrafına bizi oturtup bir aile gibi sorunları konuşmayı senden öğrendim. Değerli hissetmek, çocuk olsan bile, ne mükemmel bir şey. Sorunları, ailenin bir parçası olarak çözmek, buna dahil edilmek.. Elimden tutup beni götürdüğün ilk sinema filminde öğrendim. Büyüdüğümü hissettirip, Kayıp Balık Nemo’ya beni soktuğunda, mısırım elimde, çıkınca sizi nerede bulacağımı söylediğinde öğrendim. Çocukların büyümek için korkmadan yalnız kalabilmesi gerekir. Bir Pazar akşamı, ertesi gün okul var diye yaptığımız banyonun ardından, saçlarım taranmasın diye koşup yanına, battaniyenin altına girdiğim zaman öğrendim. Babanın yanı her zaman güvenlidir. Nefret ettiğimi bile bile yanaklarımı ıslata ıslata öptüğünde öğrendim. İnsan bazen sevgiyi, sinir ederek gösterir.
O yüzden teşekkür ederim baba.
En zor zamanında, maddi sıkıntıların arasında bile vitrinde görüp beğendiğim elbiseyi bana aldığın, içimde hiç ukde bırakmadığın için teşekkür ederim. Ömrüm boyunca hiçbir gösterimi kaçırmadığın, en yorgun anında bile gözlerim sahne ışıklarının altında seni aradığında, orada bulabildiğim için, teşekkür ederim. Başarısızlığımı bile sahiplendiğin, ‘Ben matematikte iyi değilim’ dediğimde anlayabildiğin için teşekkür ederim. ‘İstanbul’a gitmek istiyorum, bir şans istiyorum’ diye karşına dikildiğimde, onca sıkıntının arasında kendi harcamandan kısıp bana bu şehirde bir hayat kurduğun için teşekkür ederim. Onca hata, onca yanlış içinde bile hasta olduğum zaman yatağıma getirdiğin her portakal suyu, regl olduğumda eve gelirken aldığın her çikolata, markette Buse’yle koşup usulca alışveriş arabasına attığımız her puding için teşekkür ederim.
Kalbim paramparçayken, beni arayıp içimdeki o kırgınlığa merhem olduğun için teşekkür ederim. Benimle konuştun baba, ben yüreğimde bir yaraya gözümden yaş dökerken, sen, benimle aşkı konuştun. Bunu yaparken ne kadar zorlandığını biliyorum. O yüzden teşekkür ederim, düştüğüm yerden kalkmamı sağlayan o konuşmayı, bana uzattığın o eli asla unutmayacağım. Bu bloga cesurca yazabildiğim her yazı için, şu iğrenç dünyanın içerisinde korkmadan giyebildiğim her mini etek için teşekkür ederim. Benim gökyüzüm için kaleme aldığın ‘Kızım’a’ yazısı için, okuyabildiğim her kitap, kütüphaneme eklediğin her roman, boş geçmeyen her doğum günüm için teşekkür ederim.
Teşekkür ederim baba. Etrafımdaki insanlar gizli saklı bir şeyler yaparken ben, seninle erkek arkadaşımı tanıştırabildiğim için, sosyal medyada içimden geldiği gibi fotoğraf paylaşabildiğim ve bazen kızsan bile hiç tepki vermediğin için teşekkür ederim. Doğum lekemin sol bacağımda olduğunu hatırlayabildiğin, kendi hayatımda yolumu çizerken hiç karışmadığın ama hep tetikte, kontrolde olduğun için teşekkür ederim. Ömrüm boyunca senden yana hiç baskı hissetmedim. Saat 10’da evde olmam gereken akşamlarda bile saat biraz geçince sessiz adımlarla eve geldiğimde kalbimi kırmadığın, devamsızlığım sınıra geldiğinde bile kızgınlığını hiç şiddete vurmadığın, beni bir birey olarak kabul ettiğin için teşekkür ederim.
Sevginin en güzel halini anneme olan aşkında gösterdiğin, sevgisiz bir ailede büyümediğim için teşekkür ederim. Canım istiyor diye yaptığın her çiğköfte, benim için aldığın her kırmızı balık, yaktığın her mangal, sabah kahvaltısına getirdiğin her boyoz için teşekkür ederim. Yeni bir işe başlarken sen yaparsın dediğin, bana güvendiğin her adım için minnettarım sana. Kadeh kaldırabildiğim her sofraya, hatta yanı başımda Pazar kahvaltılarında izlediğin her saçma kanala.. Hepsine minnettarım. İnsanların sana olan bakışlarına, iyi bir adam oluşuna, odamın kapısını hep çalışına, önce bir erkek olarak büyüyen kızına saygı duyuşuna.. ‘Baba’ diyebildiğim her yeni güne şükürler olsun.
Ettiğimiz kavgalara, kalp kırdığımız laflara bile. Her birine. Çünkü kavga edebiliyorum ben seninle. Korkmuyorum. Sonunda asla elinin kalkmayacağını, odamdan çıkamadığım bir evde yaşamadığımı biliyorum. Bunu bilmenin kıymetini büyüyünce anlayabiliyor insan. Muhabbet edebildiğimiz her dakika için, 11 senedir yazdığım her yazıyı okuduğun, hatta haddimi aştıklarımda bile hevesime dokunmadığın için teşekkür ederim.
Senin kızın olmak, şanslı doğmaktı.
Bunu, bize belli etmek istemediğin sıkıntılarda, yemekte değişen yüz ifadende gördüm. Bunu, üç kızın arasında bölüştürdüğün o eşit sevgide gördüm. Bunu, sana saygısızlık yaptığım zaman kalkmayan elinde, hayal kırıklıklarıyla yüzleştiğim zaman senden gelen destekte gördüm. Hiçbir şeyi saklamak zorunda kalmadığımda, ben İstanbul’da tek başıma ayaklarımın üzerinde dururken yürüdüğümü zannettiğim, aslında senin desteğin sayesinde sendeleyip düşmediğim her an da gördüm.
Ben burada, bu gökyüzünün altında birçok insanı anlattım. Birçok insana yazdım. ‘Sevdiğim Tüm Erkeklere’ diye bir yazı yazdığımda bile, bunu okuyup bana söyleyebiliyorsan, hayatta isteyecek başka bir şeyim yok demektir. Tek arzum, başını benden yana asla öne eğmemen. Yıllarca tuttuğum elini, gelecekte o istediğin bahçede, huzurla oturabil diye bir şeyler başarmak için bıraktım. Senin kızın olmak, benim başıma gelen en güzel şey. Annemi sevişini izlemek, hikayemin en değerli hazinesi. Bu hikayeyi dünya güzeli iki kardeşle paylaşmak, her nefesimde şükrettiğim en değerli varlığım. Bir önceki yazı, sevdiğim tüm erkeklereydi. Ama bu aşık olduğum tek adam için.
Keşke aileden kimseye benzemeyen kıvırcık saçlı kızının gözünden, giydiğin süper kahraman kostümünü bir kerecik olsun görebilsen.
Olmak istediğim kadın olmama izin verdiğin, bana güvenip ayaklarımın altına dünyaları serdiğin, en önemlisi de başka biri kalbimi kırdığında bile ‘Gözünden akan yaşa dünyayı yakarım’ dediğin için teşekkür ederim. ‘Ben aşk ne demek bilirim’ diyen bir adam olduğun ve ne zaman istersem gelip sana sığınabileceğimi hissettirdiğin her an için minnettarım sana. Teşekkür ederim baba.
‘Perestiş’ yazısından sonra annem alınmasın ama bu bloga kim yazılırsa yazılsın, zirvedeki o yer hep senin. Sen, bu gökyüzünün hiç sönmeyen, hep parlayan yıldızısın. Işığın, yoluma kılavuz. İyi ki doğdun, iyi ki varsın. Daha sık söylemeliyim bunu biliyorum ama sen hiç unutma. Görünmez olduğunu söyleyip şaka yaptığın minicik kızın, bütün adımlarını sana borçlu. Ve kaç yaşına gelirse gelsin, her adımı, hep sana doğru.
Kızım…
Ben sana dünyaları veremedim. Köşklerde, konaklarda yaşatamadım. Ama, ben sana varlıkta ve yoklukta yaşamayı, insanları sevmeyi, herkese iyi davranmayı, memleketine hayırlı bir evlat olmayı, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda yürümeyi öğrettim. Mirasım budur, sen de evlatlarına bunu miras bırak.
Kısacası yavrum, hayata gülümse. Sabret, şükret, devam et… İyi günler ilerde!
BABAN – 25 Kasım 2017 / Kızım’a
orum yapılmış
Teşekkürler güzel kızım.Her zaman senin yanında olduğumu seninle gurur duyduğumu unutma.Seni seviyoruz
Güzel bir aile içerisinde büyümek bir insanın başına gelebilecek en güzel olay, bu sebepledir doğduğun ev kaderindir. Sizin doğmuş olduğunuz ev, aile, sizin kaderinizi iyi yönde etkilemiş. (Bu yorumu yapmadan önce hakkınızda yazınıza baktım.) Bunun gerekliliğini ön görmüş ve ailenize bir teşekkür yazısı düzenlemişsiniz bu da örnek alınası bir davranış olmuş. Aileniz ve sizlere nice mutlu yıllar geçirmeniz temennisi ile sağlıcakla kalın.