Nisan 2015

6 Posts Back Home
Showing all posts made in the month of Nisan 2015.

Ay çok güzel bir şey oldu!

Şimdi ben ilk yazımı yayınladım, gazete elden ele dolaştı falan. Tabi görmeniz lazım bende bir mutluluk, bir hava. ‘Ciddi ciddi yazıyorum hahayt be’ diye geçinip gidiyorum. Ama bir baktım ben serbest yazmayı çok özlemişim ya! Böyle popüleriteye hitap eden gençlik ağzı yazılarını bırakıp siyasete falan adım atınca bir ciddiyet geldi, hani o kıvırcıktan ‘Ece Hanım’ a bir geçiş yaptım. İlk başlarda iyi geliyor tabi, insanda bir büyümüşlük hissi yaratıyor. Ama sıkıldım ya, eski serbest yazı stilime döneyim dedim. Bak bak nasıl güzel içinden geldiği gibi, konuşma diliyle yazmak. Neyse işte ben böyle bu ciddiyetin arasında salınırken bir haber geldi. Bu hafta arka sayfayı vermişler bana. Tabi öğrenince ilk tepkim ‘Yani tabi ki de yükselecektim, beklediğim bir şeydi. Hep altıncı sayfa olmaz’ oldu. Ama içimden çığlık atıp, ‘Talk Dirty’ şarkısında dans ediyorum. Üç bölüm olacak, son bölümü siyasete ayıracaksın dediler. Hehe benim son blog yazışı işe yaramış diye bir düşünce geçti…

U-YA-NIN!

Köşe yazarlığına başladığım gün bir söz verdim çevremdekilere, siyasete karışmayacağıma dair. Yaşımın ve yaşantımın ortaya koyduğu koşullar nedeniyle düşüncelerimi geri planda tutup sosyal ve kültürel yaşantıya ‘genç bakış’ sunucaktım. Ama yapamam. Şu satırların yazı hayatıma zarar vereceğinin farkındayım ama susamam. Susarsam kızdığım, anlayamadığım ‘o’ insanlardan biri olurum. Ben en büyük sözü kendime verdim. Düşüncelerime saygı duyacağıma dair. O yüzden korkusuzca yazıyorum bu satırları. 17 Aralık operasyonunda görevli olan polislerin gözaltına alınışıyla gündemimiz bir anda değişti. Masanın başında yemeğimi yerken yanıbaşımdaki televizyon iki hukuk bürosunun gecenin bir yarısı basılışını haykırıyor. Yirmi beş polisin gözaltına alınışı, sorumlulardan birinin twitterdan hükümete alaycı yaklaşımı.. Derin devlet kavramını göremeyecek kadar gencim, kabul. Ama aptal değilim. Gezi Parkı olaylarında yüreğimi ortaya koyacak kadar tecrübeli, iktidarın onca şeye rağmen bu halkı hala nasıl arkasına aldığını anlayamayacak kadar da tecrübesizim. 18 yaşındayım ve gördüklerim Atatürk Türkiyesi’nin bir düşüncenin parmağında oyuncak olduğu. Kızgınım. İzlediği bu adi politika başarılı olduğu…

BİR ÇIĞLIKTI YALNIZLIĞIM HEPİNİZ Mİ SAĞIRDINIZ?

18 yaşındayım ve dürüst olmak gerekirse kendi hayatım ara sıra bana bile yabancı geliyor. Ya da en azından bu hayatın bana ait olduğuna hala inanmakta güçlük çekiyorum. Daha kendimi bile tanımamışken ‘Kim olmak istediğim’ ya da ‘Nasıl biriyle olmak istediğim’ sorularıyla boğuşmak zorunda kaldım. Bundan beş sene önce hayata bu kadar karmaşık bakmayan, ne olmak istediğini bilen, gelecek planları olan masum küçük bir kızdım. Çevredeki her şeyin farkına varmak,insanların gerçek yüzlerini fark edebilecek kadar büyümüş olmak iyi bir şey değilmiş.. O pespembe masum dünyada kalmayı çok isterdim. Dünyaya çocuk gözlerimle bakmaya devam etmeyi, hayat denen bu savaşa bilinçli olarak katılmayı hiç mi hiç istememiştim. Ama seçim şansım yoktu. Kimse bana ‘İster misin?’ diye sormadı. Galiba en acı yanı da bu. Çocukken o zaman ki sorunlarımı aşamayacağımı sanırdım. Bir dağ kadar yığınla sorunum var sanırdım. Çok gülünç aslında. Keşke biri bana çıkıp her yaşın kendine has problemlerinin olduğunu ve aslında bu…

Aşamalı ‘Ayrılık Acısı Atlatma’ Programı

1-KABULLENME SÜRECİ  En zor süreç bu olsa gerek. Sevsen de, sevmesen de, birlikteliğiniz uzun olsa da olmasa da herkes yaşadığı ayrılığın ardından bir boşluğa düşer. Çünkü aşk hayatlarımızı sadece duygusal doyuma ulaştırmaz. Hayatımıza birini aldığımızda ona göre, onun yaşam tarzına, bakış açısına göre şekillenmeye başlarız. Başkasının seçimlerine, başkasının olmazsa olmazlarına yer açarız küçücük dünyamızda. Ayrılığın ilk aşaması olan bu kabullenme süreci o insanın hayatımıza ne kattığını daha iyi anlamamız ve analiz etmemiz açısından bir fırsattır aslında. Bittiğini bilen ama kabullenemeyen çoğu çiftin takılıp kalığı bu süreç , o insanla birlikte hayatımıza giren alışkanlıklarımızla savaştığımız ve duygusal olarak çöküş yaşadığımız bir dönemdir. Uyanır uyanmaz telefonda bir mesaj görmezsin mesela, ya da bir yere çıkarken elin telefona gider haber verme ihtiyacı hissedersin. Sonra aslında o insanın artık olmadığı aklına gelir, hüzünlenirsin. Bu sürecin aşkın temeliyle bir alakası yoktur aslında. Bu sürecin sevmekle, duygusal bağla da bir alakası yoktur. Bu süreç tamamen alışkanlıklardan…

SEVEMİYORUM ARTIK

Çığlık çığlığa yazmalı mı ? Yoksa içime atıp susmalı mı ? Hep sevilmemekten yakınan ben bu kez fazla sevilmenin verdiği yorgunlukla sarıldım kalemime. Bir kadın için en güzel şey sevilmek, el üstünde tutulmaktır heralde. Güçlü, akıllı olduğumuzu bile bile korkak numarası yaparız. Sırf o güvenli kollarda sarıp sarmalanıp kendimiz değerli hissetmek için. Ne saçma aslında. Ama maalesef o duygunun yeri başka hiçbirşeyle dolmuyor. Yalnızlığımın başlarında sevilmeyi, ilgiyi özlüyorum sanmıştım. Yanılmışım. Sevmeyi özlüyorum ben aslında. Güvenmeyi, fedakarlık yapmayı, kızdırıp, sinir edip sıkı sıkı sarılmayı. Nasıl yandıysa canım, nasıl korktuysam kalbimi saklamışım ruhumun derinlerine.Ben bile ulaşamıyorum. Sevmeye ihtiyacım var. Yeniden güvenebilmeye, biri uğruna saatlerce gözyaşı dökebilmeye ihtiyacım var. İsterse yansın canım, yansın. Ama birşeyler hissedebileyim yeter ki. Hissizlik kötü, fazlasıyla yorucu. İnsanlar ‘seviyorum’ dedikçe irkiliyorum. Biri ilgi göstermeye başlayınca savaşa hazırlıyorum kendimi. Kendi kendime yetebilmeyi öğrendiğimi sanmıştım bunca zaman. Hiçbir erkeğe boyun eğmeyen başına buyruk kızın doğru olanı yaptığını sanmıştım.Meğer en büyük…

HIZLI VE ÖFKELİ TÜRKİYE VERSİON

Hızlı ve Öfkeli 7 filminin vizyona girmesiyle beraber çevremizde birkaç değişime şahit olmaya başladık.  İlk altı filmde olduğu gibi yedinci filmde Türk toplumu üzerinde arabaları tanrıçalaştıran ve sürücüleri Toretto’laştıran bir etki yarattı. Filmi izleyip arabaların cazibesine tutulan eşsiz insanımız sinema çıkışı şahinlerine atlayıp sokaklarda drift yapmaya çalıştılar. Gözlemlerim sonucu filmin 18-25 yaş arasına ‘Brian O’conner’ , 25 ve üstü yaşlaraysa ,’Dominic Toretto’ etkisi var. Brian O’conner etkisine yenik düşen Alilerimiz, Osmanlarımız bir Mia tavlayabilmek umuduyla DJ Army çalan arabalarıyla sokaklarda piyasa yapmaya başladılar. Evli barklı amcalarımız ise o işler bizden geçti ama yollar hala bana hasta imajını verebilmek amacıyla Toretto akımının verdiği yetkiye dayanarak kırmızı ışıkta geçmek gibi -kendilerince- çok tehlikeli işlere kalkıştılar. Yani Allah aşkına bir düşünün burası Türkiye. Caddenin ortasında iki arabanın yarışması, bırakın yarışmayı aynı hizada yan yana yarışa başlaması bile imkansız. Caddelerde birinin diğerine artistlik yapması ‘Aç lan şu camı, açsana lan!’ ya da ‘Çek lan…

Navigate