Beyaz Atlı Prens ve Mavi Sakal Aynı Kişiymiş / Netflix YOU

”Nasıl oldu da buraya düştün? Kendini bir battaniye gibi peri masallarıyla sarmalardın. Ama asıl soğuğu severdin. Mavi Sakal’ın karılarının cesetlerini keşfettikçe ürperirdin. Beyaz Atlı Prens ufak ayak parmaklarından cam ayakkabıyı geçirince tüylerin diken diken olmuştu. Biçilmiş kaftan. Ama okul bahçesinde, gerçek prensesler güz rüzgarlarında yanından süzülürdü. Zengin kızlarla arandaki uçurumu gördün. Ve peri masallarına inanmayı bıraktın. Ama hikayeler içine işlemişti, zehir gibi derinden. Beyaz Atlı Prens gerçek olsaydı, seni kurtarabilseydi.. Her şeyin adaletsizliğinden kurtarılmaya ihtiyacın vardı. Ne zaman gelecekti? Cevap, uçup giden anların içindeki acımasız bir iç çekişteydi. Sana şişko dediğinde Stevie Smith’in yüzündeki alaycı ifadede, Şükran Günü mutfağında sana dokunan Jeff amcanın elinde, olanları anlattığında babanın gözlerindeki suçlayıcı ifadede..

Vücudunu, kalbini açtığın erkek kılığındaki her çocuktan, canavarı prense dönüştüren sihre sahip olmadığını öğrendin. Hep sinir olduğun kızlarla çevreledin kendini. Güçlerini paylaşmayı umdun ve nefret ettin kendinden. Bu şekilde daha da küçüldün. Tam da ortadan kaybolabileceğini sandığın anda, o seni gördü. Gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu özünde biliyordun. Ama ayaklarını yerden kesmesine izin verdin. Çünkü seni kaldırabilecek güçteki ilk kişiydi. Şimdi onun kalesinde anlıyorsun ki Beyaz Atlı Prens ve Mavi Sakal aynı kişiymiş. Ve ikisini birden sevmezsen, mutlu sona ulaşamayacaksın. İstediğin bu değil miydi? Sevilmeyi, baş tacı edilmeyi sen istemedin mi? Bunu sen istemedin mi? O halde böyle yaşayabileceğini söyle. Onu sevdiğini söyle ve teşekkür ederim de. Gerçek hariç her şeyi söyle. Ya sevgisinin karşılığını veremezsen?”

Bir çırpıda biten Netflix orjinal dizilerinden. YOU.
Galiba bu yazıyı yazmama sebep olan, hikayenin içerisinde sorunlara çözüm, karakterlere bakış açısı bıraktığına inanılan, günlük hayata kütüphane rafındaki kitaplarla anlam kazandıran bir yapım olması. Aşkın sapkın tarafı, karakterlerin kendi içlerinde ayrılan tarafları. İyinin her zaman iyi, kötünün her zaman kötü olmadığını başka bir yönle izleyiciye aktaran, sapkınlıklara kılıf uyduran farklı bir dizi.İlk yayınlandığı zaman epey konuşuldu. 10 bölümlük ilk sezonun bana yetmeyeceği, bir çırpıda biteceği aşikar olduğundan ikinci sezon yayınlanana kadar izlememe kararı almış olsam da dayanamadım. Netflixte gezinirken bir baktım ki, başlamışım. Gossip Girl’de böyle bir performans göremediğim için mi bilmem, Penn Badgley bende hayranlık uyandıran bir aktör olmamıştı hiç. Var ile yok arasında, adını bile hatırlayamayacağım bir noktada, lise anılarımın bir köşesinde Gossip Girl çıkan manyak olarak hafızamda kalmıştı sadece. İzlediğim 10 bölümün ardından, hele ki sıcağı sıcağına bu yazıyı yazıyor olduğum düşünülürse Penn Badgley’e tapma noktasındayım. Her zaman aynı mimikler ve muazzam oyunculukla ekranda mıydı yoksa YOU onun tırmanışı mı bilemiyorum. Ancak hikayeyi anlatan, karakteri yansıtan tavırlarıyla uzun süre etkisinden çıkamayacağım bir görüntü kazıdı hafızama. Diziyi izleyen genel kitlenin yorumuna bakılırsa, canlandırdığı Joe karakteri ve kendisi Netflix evreninde yükselişte.
BECK

Ve Elizabeth Lail. Bir çok yönüyle ‘ben’ hissettiğim bir karakterle parlamış. Beck karakteri, yazılarıyla kendini ifade etmeye çalışan, sevilmeyi kafaya takmış olsa da bence Joe’dan farksız bir sosyopatlıkta. Yazının başındaki metin, sezon finalinde kaleme aldığı, kendini sorguladığı veda yazısı. ‘Bunu sen istemedin mi?’ diye başlayan sorgulayışında aslında aşkta nasıl bir bağlılık, bağımlılık arayışında olduğunu, normal bir sevgiden ziyade bir bağımlılığa ihtiyaç duyduğunu anlatmaya çalışıyor. Böyle bir şeyi nasıl anlatabilirsin ki? Hele ki kendin arayıp bulamazken. Aldatıyor, haykırıyor, ayrılıyor, bir adım atıyor, bir geri çekiliyor. Yazmaya cesaret edemeyişi, ait olmadığını bildiği her yere sıkı sıkıya tutunma eğilimi, kendine söylediği yalanlar ve tanıyamadığı benliği. Tanıdık hisler.

JOE

Joe karakterinin kendi dünyasında ne olduğunu anlayabilmek, ya da bir dakika, diziyi izledikten sonra böyle başlayan bir cümle kurduğuma inanamıyorum. Garip, ama anlıyorum. 10 bölümde, öldürdüğü insanları, sapkınlığını, takıntılı yanını, ve kendini ‘aşk’ sandığı şeye adayışını, umarım bir sosyopat değilimdir ama anlıyorum. Çünkü öyle büyümüş ve yalnızca kitaplarla bir hayat şekillendirmiş olmak, her kitapta başka bir hikayeyle kendini harmanlamak, bir ruh hastası yaratmak için yeterli. Okuduğumuz çoğu yazardan bambaşka ufuklar öğreniriz. Yazarlıkta, derinde kalan hastalıklı hislerin karakterlerle yansıtıldığına dair garip bir inancım var. Ve Joe’nin büyüme şekli, cam fanusun içerisinde geçirdiği çocukluğu karmaşık, anlaşılması zor hisleri için yeterli sebepler. Sorunlara, insanları ortadan kaldırmak gibi kesin çözümler üretmesi ve bunları aşk için yaptığı bahanesini üretmesi, kendi dışında her hayatı gözlemesi, gözetlemesi ve elde etmek için sınır tanımayışı, bölümler boyunca kameranın detayına yansıyan kitapların içerisinde çoğunlukla mevcut. Fazla derin cümlelere değindik biraz da teknik kısmından diziyi incelemeye geçeyim, yoksa sosyopatlığı savunurcasına karakteri anlamaya çalıştığım bu noktada korkutucu bir imaj çizebilirmişim gibi geliyor. Ancak hikayenin temelinde var olan kitapları anlama kısmında, okuyan ve o kitaplarda kaybolan biriyseniz size neler kattığını farkedersiniz.

Caroline Kepnes – Sen

Romantik kategoride yer alan YOU dizisi Netflix’in orjinal yapımlarından biri. Oyuncu kadrosunda Penn Badgley, Elizabeth Lail, Shay Mitchell, John Stamos, Luca Padovan ve  Zach Cherry var. Orjinal senaryo aslında bir kitap. Caroline Kepnes’in You isimli kitabının Netflix tarafından diziye uyarlanması sonucunda ekranda. Kitabı okumadığım için uyarlama hakkında pek bir yorum yapamayacağım. Ama dizi içerisinde yer alan metinler oldukça etkileyici olduğundan kitap okuyacaklarım listesinde yerini çoktan aldı. Henüz 1 sezon, 10 bölüm yayınlanmasına rağmen Netflix orjinal hesabında ikinci sezon okumalarından bir fotoğraf paylaştı, bu da dizinin beklentiyi karşıladığını ve çekimlere başlandığının habercisi.

Geçelim benim en sevdiğim okuyanların ise sinir olduğu bölüme. SPOİLER!
Diziyi henüz izlemediyseniz lütfen yazının bundan sonraki bölümünü okumayın. Çünkü yazılanların tamamı #spoiler olacak!

SPOİLER!

  • Bana göre Joe ne kadar inkar etse de Beck Benji’nin anlattığı gibi biri. Terapistiyle aldattığı kısmı öğrenene kadar, belki öyle değildir düşüncesiyle karakteri sevmeye başlamıştım oysa. Ama yanında senin için her şeyi yapan bir manyak var yahu. Adam kafayı seninle bozmuş, arkadaşının ölümünü unutacağım diye gittiğin terapistle yatıp kalkmak ne? Neyse yine sinirlendim.
  • Benji’nin ölmesine üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Mümkünse bu kafadaki herkesi toplu katletsinler. Çünkü zerre kadar umrumda değil. Ruh hastası olsa bile, en az Joe kadar psikopat olan bir karakterdi. Yalancı, sahtekar, bencil ve kadınları sadece sex için bir araç olarak kullanan haliyle geberip gitmesi zerre kadar üzmedi.
  • Peach karakteri.. Shay Mitchell sen bende Pretty Little Liars’tan beri torpilli olduğun için olumsuz yorum yapma ihtimalim bile yok. Oyunculuğun muhteşemdi. Ama karakterine gelirsek, öğğk. Çok tanıdık gelen, saplantılı, her şeye karışan, içte içe kıskanan yakın arkadaş klasiği. Sapkınlığın ölümü haketmene değer miydi, orasını bilemiyorum. Ama manyak olduğun konusunda izleyen herkesle hemfikiriz sanırım.
  • Paco, elinde Frankestein kitabıyla, başında Joe gibi bir psikopatın önderliğinde nasıl bir şeye dönüşeceğini Allah bilir. Beck’i orada bırakıp kaçıp gitmen şimdiden yeni bir psikopatın doğuşunun göstergesi. Tek istediğin başındaki bağımlı pislikten anneni ve kendini kurtarmaktı, başardın da. Ama bir sahnede Frankestein’i eline aldığında Joe ile aranda geçen konuşmayı unutma. Asıl canavarın kim olduğu, hiç belli olmaz.
  • Candace nerden çıktın geldin bilmiyorum ama sen sevmedim, sevemeyeceğim. Tüm karakterleri bir manyak yapmak zorunda mıydınız orası tartışılır ama neyin peşindesin bilmiyorum.
2. Sezon

Yeni sezona bir çok çözülmemiş soru bıraktılar. Dedektifin hikayeye ve kanıtlara inanmayan halleri, Candace’in nasıl hayatta olduğu ve ne istediği, Beck olmadan hikayenin nasıl şekilleneceği. İzleyip, göreceğiz. Ama bir çırpıda bitirmek isteyenler için diziyi öneririm. Ben, hikayeden ve karakterlerden oldukça etkilendim. İzlemek isteyenler için buraya linki bırakıyorum. Netflix’in deneme sürümünden faydalanarak ücretsiz olarak diziyi izleyebilirsiniz.

Dilerim hiçbir zaman Beyaz Atlı Prensiniz ve Mavi Sakal aynı kişi çıkmaz.

Dilerim aşk içinde ikisini birden barındırmaz. Yormaz, boğmaz, yıkmaz.

Yorum Yazın

Navigate
Verified by MonsterInsights