Mart 2015

3 Posts Back Home
Showing all posts made in the month of Mart 2015.

Özgecan Aslan Ölümsüzdür!

Belki çok geç kalınmış bir yazı. Kelimelerle bütünleşemeyen,kendini belli edemeyen, acının altında sıkışıp kalmış düşüncelerin gecikmiş açıklaması. Hiç tanımadığım bir kızın adıyla çınladı kulaklarım.Acısıyla ağırlaştı yüreğim, hikayesiyle düğümlendi dilim.Benden sadece iki yaş büyük olan belkide gece başımı yastığa koyduğumda aynı düşlere gülümsediğim birine adadım gözyaşlarımı. Nasıl böyle olduk biz? Nasıl böyle bir ülke olduk? Dinine bu denli bağlı, yüzyılların Türkiyesi manşetlerinde bu başlıklarla sarsılalı, aynı acıyla farklı konumlarda içimizi hüzün kaplayalı ne kadar oldu? Adı Özgecan olmuş, hayalleri, umutları bir erkeğin adiliğinde boğulmuş ne farkeder? Bugün binlerce tweet atılmış, Taksim siyahlı kadınlarla dolup taşmış, ölüm kadına bir adım daha yaklaşmış ne farkeder? Yarının Türkiyesi yine küçük gelinlerle, tecavüzlerle, kadına yönelik şiddetle anılmayacak mı ? Erkek yine el üstünde tutulup, çocukluğundan itibaren cinsel kapasitesine yağdırılan övgülerle avunmayacak mı? Tarih tekerrür edip 16 yaşındaki kıza tecavüz eden adama ‘kız kendi rızasıyla yapmıştır’ açıklaması yapılmayacak mı ? Mahallenin başında kocasından dayak yiyen kadının…

BİR DEVİR BİTTİ

Başkasını eleştirmek, onun hakkında yorum yapmak kolaydır. Zor olan benliğine dönüp kendi ruhundaki eksiklikleri farketmek, onları dile getirebilmektir. İşte ben bu yazımda zoru başarmayı amaçlıyorum ve sonunun nereye varacağını düşünmeden yazmaya başlıyorum. En başından başlamam gerek sanırım. Hayattan ilk tekmeyi yediğim ve artık kendi başıma olduğumu anladığım zamandan.. BİR YANIM ÇOCUK HALA Hayatımın  bu evresini sanırım anı defterimin arasında rafa kaldırmışım. Hatırlamak istemediğim zamanlar çünkü çok fazla olay atlattım. İlk kez sorunlarla kendim uğraşmam gerektiğini anladığım ve çuvalladığım dönem.. Önce ilk aşkım dediğim insanın kalbimi kırmasıyla boşluğa düştüm. O yaşarken bitmezmiş gibi gelen duygu yerini hafif bir sancıya, yorgunluğa, kırgınlığa bıraktı. Sonra hayatımın en büyük darbesini yedim, arkadaş kazığı. Yıllarca yanımda taşıdığım, arkadaşlığımız için ailemi bile karşıma aldığım insanın maskesinin ardını gördüm. Ucuzluğunu, yalanları, düştüğü çaresizliğe benide nasıl sürüklemek istediğini.. Arkadaşken farkına varıp gözardı ettiğim ne varsa bir tokat misali yüzüme çarptı ve kesin bi kararla çıkardım o insanı hayatımdan.…

İLK AŞKIM

Aslında nasıl yazacağım, kelimelere nasıl dökeceğim konusunda hiçbir fikrim yok. Yoğun istek üzerine yazıyorum bu yazıyı. Olay ağırlıklı yazmam pek, doğrusunu söylemek gerekirse sevmemde. Düşünce yazılarıdır benim limanım ama bir blog yazarı olarak istisnalara her zaman açığım. Gelelim konumuza, ilk aşkım.. Üzerimde beyaz tişört, altımda okul eteği. Saçlarım topuz. Okulun ilk günü. Olabildiğine gülümsemeye, arkadaş edinmeye odaklamışım kendimi. Dudağımın o günkü ağrısını hala hatırlıyorum. Heyecan, endişe gibi duygularda dudağımı ısırma alışkanlığım var. O gün nasıl kemirdiysem kanamıştı garibim. Sınıfa girdiğim an onu gördüm. Herkes gibi forma giymişti ama yok onda farklı duruyordu sanki. Boyu uzun. Hani sarılsam kalp atışlarını hissedicem öyle bir uzunlukta. Göz göze geldiğimiz ilk an dünya durdu sanki benim için. O gün koymuştum kafaya ‘Bu çocuk benim’ demiştim. Sanmayın ki o zamanlar şimdiki gibi özgüveni fazla, erkek ırkına savaş açmış bir kızım. Uslu, günlüğüyle baş başa, utangaç bir Ece’den bahsediyorum. Şuraya bir parantez açalım bu satırları yazarken gülümsüyorum.…

Navigate