La hora de las musas | Netflix | Valeria

İspanyol yapımı Valeria 8 Mayıs’ta Netflix’te izleyici ile buluştu ve Türkiye’de en çok izlenenler listesine onuncu sıradan giriş yaptı. Dizi Elisabet Benavent‘in bir milyon kopyadan fazla satan 5 kitaplık roman serisinin bir uyarlaması. Peki 8 bölümden oluşan ilk sezonuyla karşımıza çıkan Valeria sıkıcılıktan öldüğümüz şu karantina döneminde çerez niyetine izlenebilir mi?

Teknik bilgileri hızlıca geçelim..

Roman serisinin yazarı Elisabet Benavent’in yaratıcı danışman olarak da yer aldığı dizinin yapım şirketi  Plano a Plano. Dizinin yaratıcısı María López Castaño dizinin senaryosunu Fernanda Eguiarte, Aurora Gracià ve Almudena Ocaña ile birlikte kaleme almış. Inma Torrente ve Nely Reguera’nın yönetmen koltuğunda oturdukları dizinin başrollerinde, Diana Gomez (Valeria), Silma Lopez (Lola), Teresa Riott (Nerea) ve Paula Malia (Carmen) yer alıyor. Ibrahim Al Shami J.(Adrian) ve Maxi Iglesias (Victor) ise bizi ikilemde bırakan diğer rolleri üstleniyor. Netflix dizinin resmi konusunu açıklarken ‘İşinde ve evliliğinde kriz yaşayan bir yazar, kendilerini keşfetmekte olan üç yakın dostuna sığınarak onlardan destek alır.’ cümlesini kullansa da konu bu kadar basit olmadığı gibi, bence dizinin asıl içeriğinden bir miktar uzak. Yani tamam, kızlar ve arkadaşlıkları bir miktar daha ön planda gibi gelebilir ancak benim kişisel görüşüm kafası karışık bir kadın, gün geçtikçe yabancılaştığı bir adam ve yakınlaşırken hayatını alt üst eden kararlar almak zorunda olduğu başka bir adamın hikayesini izliyoruz. Roman serisini okumadığım için uyarlama hakkında bir yorum yapamayacağım ama dizi hakkında kendime has bir kaç not bırakacağım.

  • İlk üç bölümde bu kadın kime benziyor diye kafayı yiyecektim neredeyse. Bir türlü rayına oturtamadığım bu benzerlik dördüncü bölümde şükür açıklığa kavuştu benim için. Hatta kumandayı elime alıp, bölümü durdurup bir ‘Oha’ çekmişliğim var. Valeria karaketine hayat veren Diana Gomez Scarlett Johansson’ı o kadar andırıyor ki, kan bağı var mı diye kısa bir araştırma yaptım meraktan.
  • Bir Sex and the City havası soluduk sanki. Yani mümkün değil karakterleri birbirine yakınlaştırmadan izlemeye devam etmek. Bir esinlenme olduğu aşikar. Baş rolün bir yazar oluşu, arkadaş grubu, kızların genel ruh hali, karakterleri ve tepkileri.. Üzgünüm ama istemsizce gözüme gözüme benzerlikler battı yani.
  • Victor karakterine hayat veren Maxi Iglesias için bir saygı duruşu bırakıyorum buraya. Sosyal medyada uçup gidişini sessizce izleyeceğim. Sadece parlamamış adam, yani akmış gitmiş öyle bir duruşu var dizide. İzleyici kitlesinin çoğunluğunun kadınlar olacağını öngörüyorsak, bu adamın evrensel popüleritesinin tırmanacağı konusunda hemfikir olabiliriz.

  • İspanya aştı gitti kendini çıplaklık unsurunda. Netflix saolsun mu diyelim ne diyelim, açık sahneler konusunda bence eskisinden daha cürretkarlar artık. Bol bol çekmişler, her bölümde mutlaka bir orgazm izlettiler. Ama cinselliği kadınların gözünden yorumlamak ve sektörde erkek zevkini ön plana alan tüm yapımlara kafa tutmak beklenilen hareketler. Sinemada da devir değişiyor, bu adımlar kadınsal dokunuşların ayak sesleri gibi. Oturalım bir de kadınların tarafından bakalım bu cinselliğe demek gibi, anlayanlar için oldukça etkileyici.
  • Feminist tepkiler, lezbiyenlik konusunda yapılan net göndermeler kesinlikle bir başkaldırış olmuş. Kimse kusura bakmasın ama kadın ana temasında bu kadar net göndermeler yapan her şeye bayılıyorum. Cinsiyet konusundaki bu mesajlar erkekleri rahatsız edecek mi merak ediyorum. Biraz süre geçsin eleştiriler başlar diye düşünüyorum.
  • Dizi görsel açıdan benim içimi ısıttı. Rengarenk, neşelendiren bir yapım. Kıyafetler, müzik seçimleri etkileyici. Romantik unsurlar kesinlikle doğru kullanılmış, ne çok fazla ne de sıkıcılık ayarında. Her şey hikayenin içine dalıp bir solukta bitirebileceğiniz şekilde hazırlanmış.

Buradan sonrası spoiler. Biraz tartışalım bakalım. Henüz izlemediyseniz, yazının devamını izledikten sonra okumanızı öneririm. Yok ben okuyacağım derseniz, diziyi benim gözümden izleyeceksiniz.

Yazmak için aldatmak biraz çılgınca mı?

Ben ana karakterle çok net bir bağ kurdum. Dizinin benim için etkileyici oluşunun temel nedeni bu sanırım. İlham arayışı, yazamayışı, yazdıklarına güvenmeyip hep en baştan başlamaya çalışması ve bir türlü tamamlayacak gücü kendinde bulamayışı.. Çok tanıdıktı. Valeria’nın kendini yazmak konusunda hep bir çekimser kalması anlaşılabilir bir şey benim açımdan. Peki işin içine ihanet girince bunu hazmetmek kolay mı? Bu soruyu cevaplamak zor. Ama sekiz bölümde evliliğinde yaşadığı sorunlarla birlikte Victor’ın ilgisine doğru adım atışını anlamlandırabiliyorum ben. Ya bir kere Allah aşkına kimse kendini kandırmasın adam şeytanın ta kendisi gibi giriyor kızın hayatına. Görünce dönüp bir daha bakası geliyor insanın, karaktere kızamıyorsunuz ki. Cast seçimi insanı bir noktada senaryoya hak vermeye itiyor. İzlerken ateş basıyor, bir anda evliliğinde yaşadığı tüm sorunların arasına bambaşka bir adam dalıyor. Ama adam yani hani kafam karışmasın, ben uzak durayım diyemeyeceğin bir karakter. Bu yalnızca tip ile alakalı bir durum değil bu arada. Victor karaterinin tüm adımları, davranışları, Valeria için o tutkulu çabası ne bileyim Aşk-ı Memnu’nun gerizekalı Behlül’ünde bıraktık biz bu işleri. Behlül’ün korkaklığına alıştığımızdan mıdır nedir yasak aşkın içindeki tutkuda bu kadar net adımları olan bir karaktere denk gelince bozuldu tabi bütün ayarlarımız.

Bir kere her şey Adrian Valeria’yı hiç anlamazken Victor’un onu dinlemesi, yazdıklarıyla ilgilenmesiyle başladı. Ya belki yazmayan bir insansanız bunu anlamak zor olacak ama gerçekten çok önemli bir şey. Hayatınızdaki insanın sizin için bu kadar önemli bir şeyde çekimser ve ilgisiz kalması o kadar sinir bozucu ki, bunu görmezden gelmek neredeyse imkansız. Adrian suçlu muydu, belki hayır. Şimdi adam öyle çokta büyük bir şey yapmadı kıza aksine anlayışlı davrandığını bile söyleyebiliriz. Belki Victor karakteri hiç var olmasaydı aralarındaki problemlerin çözülebileceğini bile söyleyebiliriz. Bir düşünce Valeria’nın yaptıkları kötüymüş gibi geliyor insana ama yapacak bir şey yok. Bence ilk sezon için izlediğimiz Valeria’nın kendini bulma hikayesiydi. Mesela ayrılık süreci çok güzel aktarılmıştı. Eski ve yeni arasındaki o çırpınışı gerçekten kadınların yaşadığı bir şey ve bunu olduğu gibi yansıtan yapımlar bulmak her zaman kolay olmuyor. Cinselliğin önemli noktalarının vurgulanması aşkı yalnızca duygusal noktada tutanlara rağmen kesinlikle anlatılması gereken bir unsur. Dizi her yönüyle gerçekçi. Sahte bir hayattan ziyade kadınsal olarak içimizde yaşadığımız her şeyden esinlenilmiş izlenimi taşıyor. Sırf bu yüzden, karakterin hatalarını bile anlayışla karşılıyorsunuz. Hatta aldatmasını bile. Çünkü tüm o kafa karışıklığı net bir biçimde izleyiciye yansıtılıyor. Yazmak için aldattığını düşünerek ilerlesek bile, bu çılgınlığın o romandan çok daha ötede olduğu aşikar. Tutku daha romantik yansıtıldığı için mi bilmem bir şekilde olaya cinselliğin ötesinde bir yerden bakabiliyorsunuz.

İlham kendi hayatınızın içinde bir yerlerde gizli ve siz dizi süresince bunu aramakla meşgul oluyorsunuz.

Peki izlemeye değer mi?

Bence değer, izlenir. İkinci sezonu da merakla beklenir. Özellikle sezon finalinin son sahnesi, romanın daha kolay pazarlanabilmesi için başka bir yazarın adıyla yayınlanmasına yönelik o uğursuz konuşma ters köşe oldu. Ben ikinci sezonda ne olacağını merak ediyorum. Özellikle La Casa De Papel fırtınasından sonra İspanyol yapımların daha çok dikkat çektiğini düşünürsek bence dizinin en çok izlenenler listesinde üst sıralara yükseleceği beklenen bir durum. Türkiye’de izlenir mi sorusuna gelince, Netflix ile birlikte kendi sınırlarımızı aştığımızı düşünüyorum. Belirli bir kitleyi rahatsız edeceği mutlak ama genel olarak sevileceğine inanıyorum. Kadınsal bir bakış için evde kaldığımız şu günlerde diziyi bir çırpıda izleyip kafa dağıtabilirsiniz. Ya da hikayeyle hayatınızı birleştirip daha çok kafanızı karıştırabilirsiniz. Seçim tamamen sizin. 

Yorum Yazın

Navigate
Verified by MonsterInsights