Birinci sezonu hızlıca bitirdiğime göre bu yazıyı yazma zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Öyle ya da böyle bir şekilde gündeme oturmuş, imdb puanıyla şaşırtmış, yorumlarıyla kafa karıştırmış, sahneleriyle ön yargı yaratmış bir dizi var bugün mercekte ; Hakan Muhafız.
Bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere Hakan : Muhafız Netflix’in ilk Türk yapımı orjinal dizisi. Her şeyden önce bu noktada biraz gururlanmak hakkımız çünkü bu denli önemli ve popüler bir platformda bizi başkasının anlatmadığı, kendi kendimizi ifade edebildiğimiz bir diziyle var olmamız onur verici. Dünyanın bir çok ülkesinde, farklı yapımlar İstanbul’u içeriklerine konu edip, yaşantılarımızı, hayatlarımızı, her şeyden öte bizi, millet olarak Türkleri belirli kesitlerle bir çok kez gösterdi. Suya sabuna dokunmadan manzara paylaşanda oldu, takkeli, uzun sakallı amcaları sokaklarda yürüterek farklı imajlar çizeni de. Genel olarak filmlerine, içeriklerine, kitaplarına baktığımızda biz, tasvir edilen görüntünün aslında oldukça uzağında bir milletiz.
Kasıtlı ya da gelişigüzel ortaya konulan yapımlarla yaratılan bu algıya en güzel cevabı kendi dolu dolu, orjinal ve kaliteli içeriklerimizle verebiliriz ki bugün bu yazının konusu olan dizi benim gözümde en güzel örneklerden bir tanesi.
MEKAN SEÇİMLERİ
Bir kere bizim şehrimiz başrolde. İstanbul olabildiğine tüm güzellikleriyle, görkemli bir şekilde dizinin neredeyse her bölümünde. Bugün televizyonda izlediğimiz iki saatlik dizilerde sahneleri birbirine bağlamak amacıyla araya konulan boğaz manzarasından ziyade Eminönü’nde balık ekmek, sokakta süt mısır, Kapalıçarşı’da çay, pazarda kestane var. Detaylar gerçekten bizden, içimizden. Bizi yansıtan türden. Mesela makinede demlenen filtre kahveler yok, fal açılan Türk kahvesi detay çekimde. Mükemmel bir diksiyon dizinin her repliğine hakim de değil, şivelerden tutunda, yaşam tarzına tüm farklılıklarımızla bir ahenk var dizide. Yakından bambaşka olanın, uzaktan bir bütün oluşuna çok güzel hitap edildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu hitap şekli beni fazlasıyla etkiledi çünkü biz buyuz. Her ne kadar farklılıklarla ayrıştırılmaya çalışılsakta özünde uyumsuzlukların genelde uyumunu sağlayan bir yapı, bir toplumuz.
BÖLÜM UZUNLUĞU
Sizi sıkan, reklama boğan bir uzunluk olmaması ayakta alkışlanabilir. 40 dakikalık 10 bölümün su gibi akmasının nedeni de muhtemelen bu olabilir. Entrikalarla, ihanetlerle, intikamlarla dolu klişeleşmiş dizilerimizden sonra fantastik bir yapım pek tabi hemen kabullenip, sindirilemeyebilir. Bu nedenle ilk iki bölümde kendimize izin vermek gerektiğini düşünüyorum. Oldukça fazla yabancı dizi izleyen ve takip eden biri olarak bile söz konusu Türk yapımı bir dizi olunca, birde bu yapım klişeleri aşıp çok farklı bir hikayeyle karşıma çıkınca ne yalan söyleyeyim bende biraz bocaladım. İlk İki bölümü izlerken biraz alışmaya çalışmak gerekiyor, ön yargıyı yıkmak, hemen saçma deyip kenarı atmamak, biraz yorumlamaya çalışmak hikayeyi anlamak için önemli, bununda altını çizmek istiyorum.
Yapılan yorumlara baktığımda her yapımda olduğu gibi çok sevenler, ‘eh işte yoklukta izlenir’ diyenler ve ‘bu ne ya çok saçma’ diyerek nefret edenler olduğunu gördüm. Tüm görüşlere saygı duyuyorum. Ancak ne yazık ki millet olarak kendi işlerimizi gereksiz bir hadsizlikle kötüleme huyumuz var, bu da şans tanımadan alay edenler için yeterli bir tanım diye düşünüyorum. Sadece sosyal medyada karşılaştığı bir sahneyle koskoca bir yapımı eleştiren bireyler gördüm, izlemediğini kendince ifade etmiş ancak diziyi yerden yere çarpacak kadar eleştirmiş. Şaşırtıcı, çünkü bilgi çağıyla birlikte yeniyi kabullenme hızımız oldukça arttı ancak sanırım bu henüz daha bizim yapımlarımızı kapsamadı.
OYUNCU KADROSU
Dönelim diziye, oyuncu kadrosu ayakları yere basan sapasağlam bir cast. Gerçekten her karakteri, on bölüm sonunda kafanızda bir köşeye oturtup bağ kurabiliyorsunuz. Dizi, bölümlerinde ve sezon finalinde size soru işaretleri ve bir avuç cevap bırakıyor. Üstüne sohbet edip sorularınıza cevap bulabiliyor ve ikinci sezonu merak edecek kadar ‘acaba?’ ya sahip oluyorsunuz.
Başrolde Çağatay Ulusoy, bu noktada ne denilebilir bilmiyorum ama bizim bildiğimiz, tanıdığımız Çağatay Ulusoy. Hani bazı oyuncular, bazı karakterlerde değişir, bambaşka oluverir ya, tanıyamazsınız. Ben onu hissettiğimi söyleyemem. Bu belkide onun tüm karakterlerini izlediğim için bana artık alışılagelmiş geliyor ya da gerçekten tepkilerini karakterleri içerisinde birebir tutuyor. Dizide Hakan’ı izlerken Adını Feriha Koydum’dan Emir’i, Medcezir’den Yaman’ı, Delibal’dan Barış’ı görüyorsunuz bu bir gerçek. Çünkü tüm karakterlerde Çağatay’ın tepkileri birbirine çok benzer. Bir farklılık, ya da bambaşkalık kattığını düşünmüyorum. Ancak oyunculuğu ve karakteri benimsetmesi göz önüne alındığında kaliteli bir görünüm yarattığı aşikar.
Ayça Ayşin Turan, Leyla karakteriyle beni en şaşırtan oyunculardan biri oldu. Sahnelerdeki cesurluğu, karakterde yansıttığı duygusallık oldukça etkileyiciydi ki zaten bence dizinin parlayan oyuncularının başında geliyor. Hazar Ergüçlü’nün canlandırdığı Zeynep karakterine çok ısındığımı söyleyemeyeceğim. Ama şunu çok net söyleyebilirim, Medcezir ve Yüksek Sosyete’deki karakterlerinden ayrılmış bambaşka bir tavırla karşımıza çıkmış. Okan Yalabık, Faysal karakteriyle gerçekten devleşmiş. Karakter insanın içine inanılmaz işliyor. Ama ben oldum olası bu adamı Pargalı İbrahim olarak hatırlayacağım galiba, bir türlü o etkiden kurtulamıyorum. Ve Mazhar karakteriyle Mehmet Kurtuluş. Diziye can vermiş diyebilirim.Tüm gerilimi üzerine toplamış buram buram ruh hastası kokan bir tipleme olmuş, beni ürkütüp sinirlerime dokunsa da oyunculuğunun önünde ceket iliklemek gerekir. Mimikleri, tepkileri, bakışları ile kameraya yansıyan her hareketi karakteriyle özleşmiş resmen.
EFEKTLER
Efektler konusunda çokta olumlu konuşamayacağım. Daha kaliteli olabilirdi ama bir Sihirli Annem efekti de değildi. Biraz daha üzerinde çalışılsa, daha iyi şeyler ortaya çıkabilir diye düşünüyorum. Fantastik yapımlar konusunda tecrübemiz daha sınırlı olduğu için, bunu da acemiliğimize veriyorum. Karakterler dursun diyerek, herkesi ölümden döndüren yapımlarımızın aksine öleni öldürüp, hadi hoşçakal diyen Hakan Muhafız’ı canı gönülden tebrik ediyorum. Ölsünler, yalvarırım böyle devam, bırakın ölsünler. Bıktık elli yerinden vurulup sapasağlam hayata dönen karakterlerden. Bu kadar fantastik kurgunun içinde bu düpedüz gerçeklik. Öleni gerçekten öldürmek bizim memlekette biraz zor ama başarmışlar, kimseye eyvallah etmiyorlar 10 bölümde en az on karakteri şak diye ölüme yolladılar.
Dizinin ilk sezonunu bitirmemiş olanları yazının bundan sonraki bölümleri için bolca uyarıyorum. Çünkü spoiler dolu bir paragraf olacak. O nedenle henüz izlemediysen, burdan sonrasını okuma, heyecanı kaçsın istemem.
# SPOİLER #
– Çocukları hırsızlık yapmaya zorlayan adamın bileğinin yumruk atınca kırılmasına oturup hep birlikte gülebiliriz. Övüp durmak olmaz biraz da gömelim. Komikti, ‘Yapmayın Allah Aşkına’ dedirtti.
– Bir kere ‘Ölümsüz Kim?’ olayı beni pek şaşırtmadı. Çünkü başından beri Mazhar’ı hedef gösteren dizinin Faysal ile ters köşe yapacağı çok belliydi. Ki biz Aşkı-ı Memnu, Yaprak Dökümü nesliyiz, bize böyle ters köşeler sökmez, şıp diye anlar, kesin bu diye noktayı koyarız, bilmeliydiniz.
– Leyla on bölümde yaşadığı şokla sezon finalinde ölümsüz olur gibime geliyor. Kan falan derken son dakika açtığı gözleriyle ikinci sezonda farklı bir şeye dönüşecek gibi bir his var içimde.
– Zeynep hem babasından, hem Hakan’dan oldu ama kabul etmek lazım Hakan’ı öpmese, ilgi duymasa daha iyi olurdu. İlla bir köşeye bir klişelik sıkıştıracağız, arkadaş olsalar sadece olmuyor sanki.
– Sezon finalinin en büyük bombası şüphesiz Rüya karakteriyle Burçin Terzioğlu oldu. Ben Faysal olsam bende diriltirdim, sonuçta kadın muazzam.
– Gömleksiz ve hançersiz Hakan’ın bir başına dirilen 5 ölümsüze karşı kalakalması ve Rüyayı alan Faysalın koşarak uzaklaşması, ikinci sezonun ömürden ömür götüreceğini garantiledi.
Sizi bilmem ama ben beğendim. ‘As bayrakları as’ kadar değil belki ama biz farklı içerik üretebiliyoruz diyecek kadar sindi içime. İkinci sezonu merakla bekliyorum.
Dilerim bolca kendi içeriğimizi üretir, klişelerden sıyrılır ve Netflix gibi platformlarda kendi kaliteli yapımlarımızla varolmayı öğreniriz.
Darısı Beren Saat ile gelen ikinci Netflix yerli yapımının başına.
1 Yorum Var
1.Sezonun bütün bölümlerini bende izledim ve bende beğendim. Bakalım 2.sezon ne zaman başlayacak, ayrıca dediğiniz gibi Nexfixte Türk dizisi olması da gurur verici. İzlemek isteyenlerin dizi hakkında bilgi sahibi olmasını sağlayacak faydalı bir içerik olmuş elinize sağlık.