Üniversite sınavı gittikçe yaklaşırken ve işsizlik çığ gibi büyümeye devam ederken bu yeni yolculuğa kendini hazırlamaya çalışan okuyucularıma bir kaç gözlem sunmak istedim. Henüz daha sorumluluk bilincinin farkına varamamışken alınması gereken bir çok kararla yüzleşmek zorunda kaldığımız, daha hayatı anlamamışken ve kendi küçük dünyalarımızda başrol oynamaya devam ederken bir anda büyümek zorunda bırakıldığımız o en dolu dolu yaş 17 için bu yazı. 18 olmaya bir kala, yetişkin ve çocuk olmanın arasında bir yerde, genelde en acımasız taraflarıyla karşıladığımız hayatın seçim yapmamızı beklediği,çevrenin düşünceleri en kolay kirletebildiği aslında küçücük ama kocaman yoran bir 17.
Şimdi siz sanıyorsunuz ki, en yakın arkadaşınızla yollar ayrılınca, en yakınınız tarafından ihanete uğrayınca, belkide ilk kez ‘çok seviyorum’ dediğiniz o insan sizi hiç sebepsiz bırakınca hayat yaşanılması çok zor bir hal oluyor.
17 yaşımdayken yazdığım yazıları okusanız şüphesiz ki hayatın bana gerçekten acımasız davrandığını düşünmek için bir çok sebep bulursunuz. Aslında hiç öyle olmayan durumları nasıl öyle görebildiğimi bilecek kadar net hatırlıyorum 17’yi. Defalarca duyduğunuz şeyleri aktarmak istemiyorum bu yazıda size, çünkü gerçekten önce kendi hayatınıza sonrada çevrenize nasıl baktığınızı biliyorum ve çok iyi anlıyorum. Sadece o yaştayken yaşadıklarını kendine haksızlık gibi görmüş ve bugün geçmişe dönüp baktığında kendi kendine gülecek kadar yaptığı hatalarla yüzleşmiş biri olarak bir kaç tavsiye vermek istiyorum.
Bilmeniz gereken ilk şey hayatın sandığınız kadar size acımasız davranmadığı. Sadece siz öyle gördüğünüz ve öyle baktığınız için hissettikleriniz bu kadar anlamsız geliyor. Gerçek arkadaşlığı bulmanın, sevdiğiniz insanla mutlu olmanın o yaşlarda mümkün olduğunu ve hep böyle sürebileceğini düşünürken bir anda yere çakılmak oldukça rahatsız edici, farkındayım. Herkes kendiniz için bir şeyler yapmanız gerektiğini söyleyip dururken üzerinizde hissettiğiniz baskıyla birlikte kızıp, küsmenizde inanın çok doğal.
Kararlar çığ gibi büyüyor ve sen bunların içinde bir yerde hayatı bir ucundan yakalamaya çalışıyorsun. Yalnızlık tweetlerinin en çok atıldığı yaş olarak tanımlayabiliriz 17’yi. Ya da telefonlara sığdırdığımız bir hayatı, dışardaki her şeyle bağlantıyı kopararak yaşamaya çalıştığımız bir zaman. Aileyle en ters düşülen durumlar, belkide sadece arkadaşlarla dışarıda bir cafede otururken gülümsediğinizi sandığınız anlar. Ama maalesef ki hayat o yaşta baktığın gibi değil. O yaşta uğruna fedakarlık yapıp ihanete uğradığın zaman depresyona girdiğini zannettiğin insanların hiçbiri kalıcı değil. Sevdiğini sandığın o insan büyük ihtimalle aslında sandığın gibi ciddi bir ilişki de değil. Sadece sen, öyle hissettiğin için öyle sanıyorsun. Aslında hayatını dolu dolu yaşayabileceğin en güzel yaştasın, farkında bile olmada yalnızlık hissi altında zamanını öylesine harcıyorsun. İleride yanına kalıcak olan ne mesajlaşmak için hayattan kendini soyutladığın insanlar ne de buluşmak için ailenle ters düştüğün arkadaşlar. İleride yanına sadece o yaşta okuduğun kitaplar, kendi geleceğin için çalıştığın konular ve öğrenmek için çabaladığın araştırmalar kalıyor. Sen sessiz sedasız küserken hayata o zaten bir şekilde akıp gidiyor. Sen farketmiyorsun ama büyüyorsun. Yaşadığın her şeyi kendi ruhunda biriktiriyorsun. Kızıyorsun ya şimdilerde çevrendeki yetişkinlere, söylediklerini anlamsız buldukça daha fazla kendi kabuğuna çekiliyorsun, iletişim kurduğun sadece senin gibi düşünen aslında seni anladığını sanarken aynı yanlışa seninle birlikte sürüklenen insanlar oluyor, işte inan bana kendin için adımlar atmaya başladığında geride senden ve ailenden başka kimse kalmıyor. Kararların ve kararsızlıkların içinden sağ çıkman gerektiğinin farkındayken ertelediğin onca şey kendi geleceğin aslında, farketmiyorsun.
17’yi en iyi yaşamak için bilmen gereken şeyler var, çoğu zaman duyuyorsun ama kulak asmıyorsun. İlk önce sorman lazım kendine, biliyorum zor ama şimdilerde yaşadığın her şey seni sen yapacak izler bırakıyor ruhunda. ‘Ben gelecekte ne yapmak istiyorum?’ demen gerekiyor. ‘Ben nasıl bir insan olmak istiyorum?’ diye sormak zorundasın mesela. İnsanları birbirinden ayıran her şey bu yaşta başlıyor çünkü. Eğer sen herkesle aynı olmak istiyorsan zaten çabalama. Ama eğer farklılık yaratmak ve hayallerini askıda bırakmak istemiyorsan önce kendine olduğun noktaya bakarak farkına varman gerekiyor. Gece başını yastığa koyduğunda hayalini kurdukların sana kaç adım uzaklıkta? Sor kendine, herkesle bir aynı yanlışa sürüklenmek mi yoksa ‘ben büyümeye hazırım’ deyip olmak varmak istediğin noktaya doğru ilerlemek mi? Herkesin kazanabildiği bir üniversitede mezun olunca asgari ücrete çalışıp pişman olmak mı yoksa gerçekten kendine bir şeyler katıp fark yaratmak mı? Önce istediğine karar vermen gerekiyor. İkinci adım aile. Kızdığın, anlayamadığın ve arana mesafe koymaya çalıştığın o insanlara sımsıkı sarılman gerekiyor, sen farketmesende herkesten geriye kalacak olanın onlar olduğunu anlamalısın, onların desteği olmadan asla başaramazsın. Gülümsemen gerekiyor mesela, için çıkana kadar kaldıramadığın sorunlara ağladıktan sonra bile gülmen gerekiyor çünkü her duygu yaşamaya değer.
Ne okuduğun, ne yaşadığın, ne yaptığın önemli değil. Önemli olan ne öğrendiğin ve kendini nasıl yetiştirdiğin. Bu yüzden kararlarınızı verirken, zaman akıp giderken kendinizi büyütün. Çünkü kararlarınız, yaşadıklarınız, sizi siz yapan her şeydir.
Üniversite dediğiniz şey, büyümeniz için ideal bir yerdir.
Karakterinizi nasıl şekillendireceğiniz ve bu hayatta nasıl bir rol edineceğiniz ise sizin elinizdedir!
Kendiniz için en doğrusunu seçin, çünkü bir daha geri gelmeyecek zamanları, bir şey öğrenmeden, bir hiç uğruna heba etmek, bir daha asla sahip olamayacağınız bir hazineyi göz göre göre kaybetmektir.
Değerini bilin, umarım istediğin, dilediğiniz her şey gerçekleşir!