Lisansımın bitmesine çok az kalmışken 1 Konu 4 İçerik kategorisinde hazır Üniversite konusunu işliyorken üniversiteyi İstanbul’da okumanın avantajları ve dezavantajlarını anlatan bir yazı yazmak istedim. Üniversite sınavının ardından tercihlerinizde ilk sıraları bu şehire ayırmak gibi bir hedefiniz varsa İstanbul’u birde yaşayandan dinlemenizde fayda var. Hadi başlayalım! Ben Lisans eğitimim için İstanbul’u gerçekten çok istemiştim. Üç senedir burada yaşıyorum ve bu süre zarfında avantajları ve dezevantajlarının bir çoğu ile yüzleştiğimi söyleyebilirim. İstanbul büyük ve gerçekten pahalı bir şehir. Zaman zaman nasıl oluyor da aynı topraklar üzerinde bu kadar gözle görülebilir bir para farkı olabiliyor anlamıyorum ama İstanbul üniversite okumak istiyorsanız yüksek miktarlarda paraları gözden çıkarmanız gerekiyor. Burada bir üniversite kazandığınızı düşünün, ilk önceliğiniz bu şehirde yaşayabilmek için bir yurt veya ev bulmak olacaktır. Ben kayıt sürecimin ardından ilk önceliğimi yurtları gezmeye vermiştim. Bu süreçte vereceğiniz karar gerçekten büyük bir önem taşıyor çünkü tüm üniversite hayatınıza etki edebilecek bir kararla karşı karşıya…
Tüm Yönleriyle İkinci Üniversite
Aynı anda iki diplomayla mezun olma hedefi İstanbul’a gelirken verdiğim bir söz ile başladı, İstanbul’da bir okul yazabilmemin tek şartı çift diploma ile mezun olmamdı. Çoğunuzun aklında ‘Neden ÇAP değilde farklı bir üniversite?’ sorusunun canlandığını biliyorum. Çünkü tercih yaptığımdan beri bu soruyu sıkça duydum. Bu yazıda ikinci üniversite için karar sürecimden başlayarak, tercihlerime ve kazandıktan sonra hissettiklerime kadar her şeyi bir bir anlatmayı ve aklında böyle bir fikir taşıyanlara yardımcı olmayı amaçlıyorum. Üsküdar Üniversitesi’ndeki Lisans eğitimim (Yeni Medya ve Gazetecilik) devam ederken ikinci senemde tekrar YGS sınavına başvuru yapmak istedim. Üniversite sınavına girerken hissettiğim stresten uzak olunca ortaya nasıl bir sonuç çıkacağını merak ettiğim için herkesle bir tekrar sınava girdim. Şunu söylemeden geçemeyeceğim, ilk sene girerken yaşadığım heyecan ve stresten o kadar uzak ve rahat bir sınav süreci oldu ki, zaten bir üniversite kazanmış olmanın rahatlığı tuttuğum kaleme kadar yansıdı. Yavaş yavaş, stres yapmadan, acele etmeden ve ‘Acaba kaç puan…
Dijital Pazarlamada Bugün : Sosyal Medya 101
Üniversitenin başında meslek seçimime karar verişimin ardından piyasada okumaya ve yorumlamaya değer gördüğüm tüm dijital pazarlama ve sosyal medya kitaplarını satın almaya başladım. Her şeyden öte sosyal medyanın öncelikle yorumlamaya dayalı bir platform olduğunun ve çabuk tükenen içeriklerin yerine yenilerinin gelişini gözlemlerken hedef kitlenin bu içeriklere yaklaşımlarını ve bunun pazarlamaya yansıma şekli hakkında fikir sahibi olmak için bu kitapların faydalı olabileceği görüşündeyim. Bu dönem Üsküdar Üniversitesi bünyesinde aldığım Dijital İçerik Üretimi ve Yönetimi dersi kapsamında bu yazıyı kaleme alıyorum. Hem dersi daha iyi yorumlamamı sağlayacak hemde üzerine düşünüp fikir yürütebileceğim bir konu seçmek istedim. Bu nedenle bu yazıyı Murat Kahraman’ın ilk baskısını 2010 yılında yaptığı Sosyal Medya 101 kitabı hakkında görüşlerimi belirtmek amacıyla yazıyorum. Sosyal medya ve dijital içerik üretimi üzerine ilk okuduğum kitap olarak bende ayrı bir yere sahip olan Sosyal Medya 101 , benim sandığımın üzerine piyasada görebileceğiniz diğer yeni medya içerikli kitaplardan biraz farklı. En azından ben…
2017’ye veda, 2018’e merhaba!
Gelenektir. İlham Perisinin Kanatlarından beri her sene yeni yıldan beklentilerimi isteklerimi sıralar, ne yaşadıysam, neyi hayatımdan çıkarmak için uğraştıysam yazar, veda ettiğim seneyi yine kelimelerle arkamda bırakırım. Bu sene yazacak o kadar çok şey var ki aslında, yeni yıldan istediklerim saymakla biter mi bilmiyorum ama eski yılda nelere veda ettiğim konusunda şüphesiz, bir liste çıkarabiliyorum. 2017, benim için dolu dolu geçti. Bana artık büyüdüğümü her anında hissettirdi. Hayatımla ilgili önemli kararlar almam gerekti, insanları daha çok tanımam, hissettiklerimi daha çok tanımlamam ve kendimle yüzleşip artık tamamen oturmaya başlayan düzenimi yönlendirmem için çok fazla imkan sundu hayat bana. Bir kere en büyük hayalimi gerçekleştirdim, kendime ait bir platform kurdum, daha fazlası için kendimi ifade etme fırsatı buldum. İkinci üniversiteyi kazandım, alanımda uzmanlaşmak için bir çok deneyim yarattım, yaşadım. Belki de fazla sorumluluk aldım, her anı dolu dolu yaşadığımı hissedemeyecek kadar yoğun bir tempoda koştum. Yıprandığım, düştüğüm çok fazla an var bu…
Yazmak Nedir? | Sayid Gengeç
Nedir yazmak ? İnsan neden yazar ? Yetmez mi söylemek ? Yetmez. Yazmak derdini anlatmaktır kağıtlara , yazdıkların söylemediklerindir , olur ya hani boğazına düğümlenir de söyleyemezsin derdini, yazarsın o zaman, sevdin mi bir kere yazmayı vazgeçemezsin yazmaktan bütün denizler mürekkep , bütün ağaçlarda kağıt olsa sana, doyamazsın. O kadar zevklidir ki yazmak, yazdıkça yazası gelir insanın doldurur sayfalarca.. Özlemdir yazmak, özlediklerine yazarsın özleyipte yanına gidemediklerine, bir mesaj kadar uzaktır özlediklerin mesafeler engel değildir yazmaya yeter ki sen, yazmak iste. Peki en son ne zaman bir kadına şiir yazdın ? En son ne zaman bir kadını ona şiir yazabilecek kadar çok sevdin ? En son ne zaman sevdiğin kadına şiir okudun ? En son ne zaman bir kadını şiir okuyabilecek kadar çok sevdin ? Sen yazmasan da , okumasan da kadınlar şiirdir dostum . Gerçekten seven kişi sen değilsen eğer onu asla okuyamazsın , anlayamazsın . Kadın insanı vezir mi…
Merve Çoğaltay: Mavi ve Edebiyat
Merhaba sevgili okurlar, bu yazıda size bloğumuzu yani “Mavi ve Edebiyat”ı tanıtacağım, bloğumuza buradan ulaşabilirsiniz 🙂 Bloğumuz yaklaşık olarak 4 ay önce blog dünyasına adım attı, bu kısa sürede 40 yazı yayınlayarak belli bir okur kitlesine ulaştık. Adımızdan da anlayacağınız üzere daha çok edebi paylaşımlar yapmaya çalışıyoruz. Roman önerileri, kendi yazdığımız şiirler, tanınmış yazarların şiir incelemeleri, kendi yazdığımız hikayeler, deneme yazıları gibi birçok edebi türde paylaşımlar yaparak edebiyat severlerin buluşma noktası olmak istiyoruz. Yayınladığımız içeriklerin tamamı özgün olmakla birlikte sıkı ve detaylıca bir araştırma sürecinden geçerek sizlere ulaşmaktadır. Okurlarımızın en güzel ve en güncel içeriklere ulaşması için çalışıyoruz ve çalışmaya da devam edeceğiz. Bloğu iki kişi yönetiyoruz, birimiz edebiyat yüksek lisans diğerimiz ise İşletme bölümü son sınıf öğrencisidir. Birimiz şiir, hikaye yazmayı, roman okumayı diğerimiz ise fotoğraf çekmeyi, resim çizmeyi seviyoruz. İkimizin ortak noktası ise maviye olan sevdamız ve edebiyata olan yakınlığımızdır. Bu nedenle “Mavi ve Edebiyat” ismini bloğumuza uygun…
Kibirli Kirpi: Aşk emek ister, tıpkı SEO gibi…
Aşk, emek ister. İlgi ister. Sabır ister. Saygı ister. Varsa imkan ister, tıpkı SEO gibi. İlgi gösterdiğini karşındakine hissettireceksin önce. Emek vereceksin yılmadan, sabırla. Atalarımızı dinleyecek, “Sabrın sonu selamettir” diyeceksin, bıkmadan usanmadan. “Hemen beni sevsin, birbirimizi sevelim mutlu olalım” demeyeceksin, bekleyeceksin tam doğru zamanı. Hangi güzel şey, hemen olmuş ki, “Güzel şeyler zaman alır” diye boşuna dememişler. İlgi ve sabır konusunda tamamsak, en önemli şeylerden biri saygı. İş olsun, aşk olsun ya da SEO olsun. Saygının olduğu her yerde başarı gelir. Ama bugün, ama yarın. Bu yüzden saygısızlık kelimesi bile geçmemeli. Gelelim imkan meselelerine. Herkes maddi imkanı doğrultusunda bir şeylerin ucundan tutuyor. 2016 dünyasında gerçekten belirleyici bir kelime olduğunu düşünüyorum: imkan. Aşk mı para mı? klişelerine girmeyeceğim ama imkan olmadan da bir nokta sıkıştığımız olabiliyor. Hayat bu sonuçta. Burası çok kritik, yazmayayım dedim ama yazıyorum. Para aşkı da SEO’yu da etkiler. (Buyrun tartışalım) Aşk var, sabır var, saygı ve imkan da var,…
Bazı Şeyler: Bir Çare Olarak Müzik
Merhaba arkadaşlar ben başka bloglarda da içerik üreten genç blogger. Genç dediğime bakmayın bu hayat bana fazladan 75 yıl daha yaşattı. Böyle zekiliklerim vardır. Bugün Ece Hanım’ın bloguna konuğuz. Hanımefendinin blogunda muazzam şeyler olup olmadığını bireysel olarak değerlendiremem. Çünkü herhangi birinin, herhangi bir şeye yaptığı en ufak katkı bile o detayı o kişi için muazzama sabitler. Hal böyle olunca benim kapasite böyle şeyleri sorgulamak için fazla duygusal kalıyor. Neyse ben size bu yazımda her zaman olduğu gibi hayatın bohemliğinden, yaşama arzumun gitgide azalmasından veya sonsuz bir üzüntünün içinde her gün eksildiğimden bahsetmeyeceğim. Hayır bugün bambaşka bir konseptimiz var; müzik… Yıllar evvel MTV Türkiye’de yabancı rap şarkıları arka arkaya dönerken ben de müzikle tanışmıştım. İlk kendi irademle dinlediğim şarkının bir Kanye West şarkısı olduğunu hiç unutmam. Hatta o dönemlerde MSN diye bir şey vardı ya hani, o platformdan benden şarkı önermemi isteyen insanlara değişik tarzda amerikan şarkıları atıyordum. Onlar da “ıyy…
Reza Zarrab : Tanık mı, sanık mı?
Ne oldu şimdi? Rüşvet, kara para aklama, tutuklanma, serbest bırakılma, yolsuzluk iddialarının yalanlanması, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın yardımları, Zafer Çağlayan ve Süleyman Aslan’dan tutunda devlette kim var kim yoksa tüm hükümete rüşvet itirafları. Oturup izleyelim hadi, sokağa çıkıp sorsak bu adam çoğu kişinin hafızasında ‘Ebru Gündeş’in kocası’ olmaktan ileri bir sıfatla canlanmıyor. Yolsuzlukla sallanan itibarı, bugün kendisini sanık olarak tanımlayan Türkiye’ye rağmen tanık olarak nitelendiren ABD’nin bu olayların içindeki varlığı.. Saatlerce dinleseniz ne dönen paraların miktarına ne de milletvekili diye meclise soktuğumuz insanların kendi kasalarını doldurmak için yaptığı ahlaksızlara akıl sır erdiremezsiniz. Çok değil 15 sene kadar önceye gidelim hadi. Bir parti, iktidara yükseldi. Hep aynı anlatılar, hep aynı açıklamalarla ‘din’ üzerinden yapılan propagandalarla ‘baş örtülü kardeşlerim’ sloganlarıyla iktidar partinin sahip olabileceği tüm güçleri avucunun içine aldı, bu daha başlangıçtı. Şimdilerde gündemden düşürmediğimiz FETÖ ‘den konuşalım biraz. Bir zamanların ana para kaynağı, iktidara ortakken çıkarlar ters düşünce…
Sosyal Medya Psikolojisi: Banu Berberoğlu
Son zamanlarda sıkça sosyal medyada ‘Banu Berberoğlu’ videolarına denk gelmişsinizdir. Çektiği vlog videolar ile birlikte, bir yıldır faaliyet gösteren bir youtuber. Aslında buraya kadar her şey o kadar normal ki, Trabzon’dan bir kız çıkıyor ve video çekip kanalına yükleyerek kendini mutlu hissediyor. Ancak gelin görün ki, twitterda videoların keşfedilip alıntılanması ile birlikte gelen yorumlar o kadar acımasız ki bu kin, bu nefret neden diye soruyorsunuz kendi kendinize. Kendi halinde video çekerek kanalında paylaşan bir kıza, sevgilisiyle birlikte çektiği videolar aracılığıyla o kadar çok yüklendiler ki, eleştiriler, dalga geçmeler bir anda o kadar çok yayıldı ki oturup bu nefretin ortaya çıkış sebeplerine dair görüşlerimi paylaşmak istedim. Youtube, profesyonelliğin ve içerik üretiminin o kadar yoğun yenilendiği bir platform ki, maalesef ‘düşünce özgürlüğü’ kavramının insanlara hakaret etmemize de müsade ettiğine inanarak hareket etmeye başladık. Olay çok basit, Banu Berberoğlu kendi dünyasını anlattığı videolarıyla bu platformda var olmaya devam ederken bir anda ‘trol’ konusunda…