Bu giriş paragrafından sonra okuyacağınız yazı, taslakta tuttuğum onlarca içerikten yalnızca biri. Bugün yarım bıraktığım, yayınlamadığım yazıları okurken denk geldim. Neden yayına almadığımı o zaman ki ruh halimle anlayabiliyorum sanırım. Ama bugün, bütün her şeyi aşıp geride bıraktığımdan bir günlük gibi yalnızca okuyup çevirebileceğim bir anı sayfası benim için. Bazen öyle şeyler yaşıyoruz ki dünya başımıza yıkılmış gibi geliyor. Sanki bir daha hiç iyileşemeyecekmişiz gibi hissediyoruz. Ne garip, bugün evden dışarı adım bile atamayacak durumdayız, gidip o satırları yazan kıza ‘Kendine gel be, bir ay sonra evden çıkamayacaksın psikolojik deli’ desem ne tepki verirdi acaba. Bu satırlar o zaman gerçekten canı yanan ve kabullenmeye çalışan bir kadının cümleleriydi. Bugün, nefret bile etmeyen bir kadının umursamazlığından ibaret. 12 Ocak 2020 – Dipsiz Kuyu Çocukken kendimi yeteri kadar iyi ifade edemediğimi düşünürdüm hep. Sanki anlatmak istediklerimi söylemek hep kötü sonuçlar doğururmuş gibi gelirdi. Belirli bir süre arkadaşlıklarımın sonu hep hüsran doğurmuştu bu…
Ruhuma İşleyen Şiirler | Arşiv
‘Altı Çizili Cümleler’ sonsuzluğa doğru uzayıp giderken, bir de şiir arşivi tutmanın yararı var diye düşünüyorum. Şiir benim hislerimde, herkes de farklı duygular uyandıran, her satırında başka bir anı taşıyan, manasını anlamak için yaşanmışlıklara sahip olmak gereken çok başka bir sanat. Kitaplar bu özellikleri bir nebze taşısa bile şiirler hayatımızın farklı zaman dilimlerinde başka anlamlar yükleyebileceğimiz kelime senfonileri bana göre. Aşk’a dair bir şiir bundan seneler önce okuduğum zaman bana çok daha hafif anlamlar aşılarken bugün okuduğumda bambaşka bir duygu yansımasına neden oluyorsa, bu teori kanıtlamaya çok ihtiyaç duyulmadan onaylanabilir herhalde. Zaman içinde, biz değiştikçe, büyüdükçe belli ki okuduğumuz satırların etkisi de içimizden eksiliyor ya da tam tersi, artıyor. Bu nedenle bu yazı, tıpkı yakın bir zamanda sizlerle buluşacak ‘Altı Çizili Cümleler’ yazım gibi sonsuzluğa giden bir arşiv niteliğinde. Satırlar bana dokundukça, ruhuma işleyen şiirleri keşfettikçe bu yazıya eklemeler yapacağım. Hep güncel tutacağım bu arşiv için, sizin de ruhunuza işleyen,…
Kabullenişin Çaresiz İnkarı
Bir avuç güneş sızdı penceremden içeriye, sessizce yeniden doğan güneşi izledim. Her gecenin ardından geleceği belliyken gündüzün, karanlığın tüm gece yarattığı korkuyu düşledim. Bir gece bir karara uyanmak zorunda kaldığınızı bilerek koyuyorsanız başınızı yastığa, bir his doğuyor insanın ruhuna. Ya o güneş bile yetmezse içinizi aydınlatmaya? Sonra düşünmeye, düşlemeye başlıyorsunuz. Muhattap olduğunuz bir tek kendiniz, içiniz. Soru aslında basit, ‘Ben ne istedim?’ ‘Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir’ demiş Goethe. Benim cehennemim genelde içimde. Dert ettiğim her şeyi fiziksel bir sancıya dönüştürecek kadar çok büyütüyorum içimde. Galiba bu hayatta en çok istediğim şey, kendimi olduğundan daha farklı bir hassasiyet seviyesinde yeniden tanımak olurdu. Cam kırıklarının üzerinde yürürken bile gülümsemeyi öğrenebilmek isterdim. Keşke bastığım her yer kanasa bile asla belli etmeyebilseydim. Bir nefes vermek kadar kolay olsaydı keşke bazı şeyler, ruhuma karışan her şeyi, yutkununca kaybetmek isterdim. İçim inlese huzursuzluktan, dışım kahkalar atsın, tüm huzursuzluklarım yerini doğru kararlara bıraksın isterdim. İnsanlara yüklediğim…
SIFIRDAN EV DÖŞEMEK / TAŞINDIM
Merhabaaa! Geçen onca zamandan sonra ya işimi ya evimi yazabilirim diyerek oturdum bilgisayar başına. Bitmeyen bir taşınma serüveninin ardından kaleme alıyorum bu yazıyı. Malum öğrencilik bitti. 4 sene önce koca bir kamyonla İstanbul’a taşıdığım eşyaların ömrü de. Bu yüzden hazır tek başıma yaşamaya kalkıyorum, güzelde bir eve geçiyorum tüm eşyaları sıfırdan yenileyeyim dedim. Dedim demesine de o işler öyle kolay olmuyor işte. Öğrencilik zamanında kullandığınız eşyaya ya da evinizde bulunan elektroniğin kalitesine aldırmıyorsunuz. Adı üstünde öğrencilik, zaten genel hatlarıyla fakirlik. Bu nedenle ‘işimi görsün yeter’ diyerek oradan buradan topladığınız eşyaları kullanıyorsunuz. Bahçe katından rezidansa.. Mezuniyetin ardından bahçe katından rezidansa bir sıçrama yaptım. Haftanın altı günü zaten çalışıyorum, ee baktım yeni mezun olmuş birine göre mesleğimde iyi de para kazanıyorum bari yaşam kalitem artsın diyerek gözümü diktim yükseklere. Sosyal hayatı falan bırakıp işten çıkınca sadece eve gidip ayaklarımı uzatma isteğimden, bari dışarıya harcayacağım parayı eve harcayayım mantığıyla başladım ev aramaya. Tabi…
Gece Sürücüsü | Evren Ata Deniz
Uykuyu kaçıran çok şey vardır bu hayatta. Hele benim gibi takıntılı biriyseniz. Geceler saat saat bölünür, bir noktada ne zaman uyuyorsunuz ne zaman uyandınız ucunu kaçırırsınız. Aklınızda cevaplanamayacak sorular birbirini çoğaltır, bilinmeyenler ve deli gibi merak edilenler labirentinde yolunuzu kaybedersiniz. Yapabileceğiniz tek şey sabretmektir, yapılabilecek en zor şey de sabretmektir. Peki yok mu alternatif? Yok mu başka bir seçenek? Bisiklet! Benim için bisiklet. Dünya üzerinde bir sürü kimyasal var. Aklınızın yükselttiği nabzı düşürecek ve size sahte bir uyku sunabilecek. Ama bu gerçektir. Saat 3:00, 4:00 ya da 5:00, bu sularda, kıyafetlerimi giyip bisikletime atladığımda şehrin sessizliğinde sadece tekerleklerin altından akan asfalt sesini duyarım. Bacaklarınızdaki, kollarınızdaki, sırtınızdaki ve vücudunuzun geri kalan her yerindeki yüklenme, ağrı, hepsi gerçektir. Bisiklette hayatta da olduğu gibi fedakarlık ve birliktelik önemlidir (toplu turlara ve yarışlara başka bir yazıda değineceğim için şimdilik bunu size kendi kendinize anlamlandırmaya bırakıyorum). Gece, yani zaten tek başınıza yaşadığınız bu mükemmel tecrübeyi…
Kördüğüm
O kadar uzun zamandır yazmadım ki. Defalarca panele girip çıktım oysa. Otobüste başımı cama yaslamış müzik dinlerken binlerce cümle dönüp durdu kafamda, uyumadan önce onlarca konu buldum yazacak. Ne çok eksik, ne çok fazla, yorumlayıp kurdum. Ama ne zaman geçsem bilgisayarın başına bir kelime bile yazamadım. Giriş cümlesi benim için en önemlisi. Doğru bir başlangıçtan sonra akıp gidiyor o yazı çünkü, biliyorum kendimi. Dışarıda kelimeleri ruhumdan süzerken akıp giden o cümlelerden, bilgisayar başına geçtiğim zaman küçük bir parça bile kalmadı. Neredeyse gerçekten yazamayacağımı düşündüm. Sebeplerim var aslında, anlatmak istediğim bir çok şey var. Bir arkadaşla oturup konuştuğunda yarattığın o samimiyeti hep buraya taşımaya çalıştım. Hep aynı dürüstlükle, belki sadece biraz daha süsleyerek anlattım her şeyi. Şimdi anlatamıyorum, çünkü bazı şeyler sana kalmalıymış, galiba büyüdükçe özelleştiriyorsun hayatı. Yeni fark ediyorum. Son yazımdan bu yana bir çok şey değişti. Hayatımda ilk kez bu panelin başına geçip bazı yazılarımı geri çektim, sanki yazdıktan ve…
2017’ye veda, 2018’e merhaba!
Gelenektir. İlham Perisinin Kanatlarından beri her sene yeni yıldan beklentilerimi isteklerimi sıralar, ne yaşadıysam, neyi hayatımdan çıkarmak için uğraştıysam yazar, veda ettiğim seneyi yine kelimelerle arkamda bırakırım. Bu sene yazacak o kadar çok şey var ki aslında, yeni yıldan istediklerim saymakla biter mi bilmiyorum ama eski yılda nelere veda ettiğim konusunda şüphesiz, bir liste çıkarabiliyorum. 2017, benim için dolu dolu geçti. Bana artık büyüdüğümü her anında hissettirdi. Hayatımla ilgili önemli kararlar almam gerekti, insanları daha çok tanımam, hissettiklerimi daha çok tanımlamam ve kendimle yüzleşip artık tamamen oturmaya başlayan düzenimi yönlendirmem için çok fazla imkan sundu hayat bana. Bir kere en büyük hayalimi gerçekleştirdim, kendime ait bir platform kurdum, daha fazlası için kendimi ifade etme fırsatı buldum. İkinci üniversiteyi kazandım, alanımda uzmanlaşmak için bir çok deneyim yarattım, yaşadım. Belki de fazla sorumluluk aldım, her anı dolu dolu yaşadığımı hissedemeyecek kadar yoğun bir tempoda koştum. Yıprandığım, düştüğüm çok fazla an var bu…