Hayatımızın bir köşesinde muhakkak bir başkasının hikayesine tanıklık eder, dinler, etkilenir ve kendimize bir parça yaşanmışlık ekleriz. Facebook sayfalarında yazan hikayelerden bahsetmiyorum ama. Gerçekten yaşayan, anlatırken yaşatan insanların sırtlarında taşıdıklarından söz ediyorum. Bugün bu yazıda benim dinlerken kaybolduğum, tutulduğum, kırıldığım, kızdığım, savaştığım bir hikayeden söz edeceğim. Muhtemelen bu satırları okurken gözleri dolacak, bilmiyorum belki bana kızacak, belki de her zaman olduğu gibi sıcacık dostluğuyla bana kendimi özel hissettirecek bir insanı ve hikayesinin hayatıma yansıttığı tüm umutları anlatacağım. Yazarken izin almadığım ve bu gece bu yazıyı yazmak içimden geldiği için, olur da hoşuna gitmezse diye tüm yazı boyunca ondan ‘Güneş’ diye bahsedeceğim.
Özellikle İstanbul’a geldikten sonra çok insanı tanıma fırsatım oldu. Yeni bir şehirde yeni bir hayat demek yeni insanlarla tanışmak için büyük bir fırsat demek bence. Aslında ben Güneş’i öyle büyük bir tesadüfle ya da anlattıkça şahlanan bir tanışma hikayesiyle tanımadım. Ama onun hikayesinde beni etkileyen belkide moralimin bozuk olduğunu düşündüğüm bir gecede bana aslında hayatta ne kadar zor kararlar ve süreçler olduğunu hissettiren naifliğiydi. Ev arkadaşım vasıtasıyla bir gece evimde misafir ettiğim, daha önce hiç tanımadığım ama sabaha kadar kahkalarla ve gözyaşlarıyla dolu bir sohbetin ardından hayatımda muazzam güzel bir köşeye adını kazıyan bir kadın bu yazıda söz ettiğim. Yaşanmışlık olarak benden büyük ama ne dinlerken ne de konuşurken asla yabancılık çekmediğim, gülerken küçük bir kız çocuğu gibi ortamı yeşerten biri resmen. Konu nasıl açıldı, nasıl bir geceyi tüm uykusuzluğumuza rağmen bir hikayeye feda ettik bilmiyorum ama o anlara dair tek anımsadığım sanki köşeye çekilip sonunu delicesine merak ettiğim bir kitabı okumaya başladığım hissi.
İkimizde Ege Bölgesi’nde farklı yerlerde büyümüşüz Güneş’le. İkimizinde yolu bir şekilde İstanbul’a düşmüş. Aslında nedenimiz aynı ama çok başkayız. Ben liseyi bitirip puanımın yetip yetmeyeceği ile ilgili bir karmaşadayken o açık öğretimden gece gündüz çalışarak kazanmaya çalıştığı bir üniversitenin hayalini kuruyormuş. Kendi cümlesiyle onun hayatında gerçekten mucizeler var. Babasının karşısına geçip ‘Ben okuyacağım’ diyen bir kadın. Baş kaldırmak ya da isyan etmek için değilde gerçekten bunu başarabilmek için dimdik ayakta durmuş ve okuyabilmesini babasını ikna etmesindeki mucizeye bağlayan biri. Hayatlarımız şehirlerin göbeğinde, cafelerde konuşulan dedikodulardan ya da okulu asıp gidilen mekanlardan ibaretken, bazen iki adım ötemizde gerçekten kendi ayaklarının üzerinde durmak için daha ileriyi hedefleyen insanların yaşadıklarını göremiyoruz.
Hayallerimiz yaşantılarımızın birer uzantısı sanırdım ben hep. Neye ulaşamazsak onu kafamızda canlandırır, bir şekilde olabilme ihtimaline tutunuruz diye düşünürdüm. Çevresindeki herkes pahalı kıyafetler giyen bir çocuğun hayali o kıyafetlere kadar ya da televizyondaki lüks hayatları izleyen orta halli bir ev hanımın hayali o iki katlı evler kadar zannederdim. Ama Güneş’in hikayesi bana tüm bunların bir varsayım olduğunun en güzel kanıtı. Çünkü sınırların ötesinde, gerçekten mucizelere tanıklık etmiş. Pes etmeden, elindeki tüm imkanlarla ailesinin fikirlerini değiştirerek, onları arkasına alarak İstanbul’a gelmiş bir kadın. Tek başına, koskoca bir şehirde üniversite okumayı başarmış. Üstelik defalarca maddi imkansızlıklarla, kalacak yer sıkıntısıyla boğuşarak. Karşısına çıkan kötü her insana ve onu yolundan edecek kadar sarsıcı tüm olumsuzluklara rağmen dimdik durmayı başarmış. Bir cesaretle başlayan bu mücadelesinde sevgi adına karşısına çıkan adamlar kalbini paramparça etmiş. Hep eksik hissederek, hep yarım zannnederek tam olmaya çalıştığı bir yolculuk onunkisi. Öyle ki ‘İstanbul’dan kaçtım’ cümlesini anımsıyorum. Gerçekten sevdiği halde, bu şehirin onda yarattığı kırgınlıkları arkasında bırakmak istemiş. Benim daha adını bile söylemediğim bir bölümden mezun oldu, çalıştı, çabaladı. Ve bunları anlatırken karşısına çıkan tüm mucizeler hatırına her zorluğa gögüs gerdiğini yüzünden okumak mümkün. Keşke bir gün bir yerde onu tanıyıp hikayesini dinleme fırsatı elde etseniz. Başka bir hayata seyirci kalmak ve o anlatırken yaşadığı her şeyi yaşamak arasında bir noktada ister istemez gurur duyuyorsunuz o kadınla.
Bugün Dünya çapında çok önemli bir yere sahip, sektöründe zirvede diyebileceğiniz bir şirkette harika bir pozisyonda çalışıyor. Ona sorsanız bu da bir mucize. Kendi ayakları üstünde duruyor, onu ilk dinlediğim zamandan bu güne daha kendinden emin adımlarla yürüyor. Kendi evinde, kendi düzeninde, karşısına çıkacak yeni mucizelere hazır bir şekilde yaşamaya devam ediyor.
Dedim ya bir gün onun dinleme fırsatınız olsa mucizelere inanacak kadar etkilenirdiniz. ‘Yaşadıkların gerçekten mucize’ demiştim hikayesini dinlerken Güneş’e. Şimdi başka düşünüyorum. Bana kalırsa tüm mucizeler, hakettiğimiz sürece bizimle. Neredeyse çevresindeki her kadın oturup evlenmeyi beklerken üniversitenin hayalini kurup babasının karşısına cesaretle çıkmasaydı belkide asla İstanbul’un en iyi üniversitelerinden birinde okuma fırsatı bulamayacaktı. Sürekli sıkıntılarla geçen üniversite hayatında kötü insanlar karşısına çıkıp onu eksik hissettirmeseydi belki de asla bu kadar savaşmaya gücü yetmeyecekti. Tüm temiz kalpliliğiyle pes etmeden kendine güvenmeseydi önünde açılan kapılara hala bu kadar şükretmeyecekti . Ya da ben bir gecede tüm samimiyetine sığınıp harika bir dost edinemeyecektim. Onun mucizeleri, hak ettiği için hayatında. Düşlediği şeylere gerçekten inandığı ve cesaret ederek adım attığı için bugün kendi ayakları üzerinde duran bir kadın oldu bence.
Ben Güneş’le gerçekten gurur duyuyorum.
Kabuğunu kırarak hayatını hayallerinin ötesine taşıdığı için.
Ben onun hikayesiyle birlikte keşfettim.
Yolumuza çıkan küçücük taşlara takılarak isyan ederken, bir köşede birileri inançlarıyla önlerini tıkayan kayaları kırmaya çalışıyor.
Mucizeler onları gerçekten hakedenlerindir.
O tüm mucizeleri hakedecek kadar narin.
Gurur duy kendinle, bu mucize dolu hikaye senin.