Hayatımızın bir köşesinde muhakkak bir başkasının hikayesine tanıklık eder, dinler, etkilenir ve kendimize bir parça yaşanmışlık ekleriz. Facebook sayfalarında yazan hikayelerden bahsetmiyorum ama. Gerçekten yaşayan, anlatırken yaşatan insanların sırtlarında taşıdıklarından söz ediyorum. Bugün bu yazıda benim dinlerken kaybolduğum, tutulduğum, kırıldığım, kızdığım, savaştığım bir hikayeden söz edeceğim. Muhtemelen bu satırları okurken gözleri dolacak, bilmiyorum belki bana kızacak, belki de her zaman olduğu gibi sıcacık dostluğuyla bana kendimi özel hissettirecek bir insanı ve hikayesinin hayatıma yansıttığı tüm umutları anlatacağım. Yazarken izin almadığım ve bu gece bu yazıyı yazmak içimden geldiği için, olur da hoşuna gitmezse diye tüm yazı boyunca ondan ‘Güneş’ diye bahsedeceğim. Özellikle İstanbul’a geldikten sonra çok insanı tanıma fırsatım oldu. Yeni bir şehirde yeni bir hayat demek yeni insanlarla tanışmak için büyük bir fırsat demek bence. Aslında ben Güneş’i öyle büyük bir tesadüfle ya da anlattıkça şahlanan bir tanışma hikayesiyle tanımadım. Ama onun hikayesinde beni etkileyen belkide moralimin bozuk olduğunu…