HAYATIN İÇİNDEN

Bu Mucize Dolu Hikaye Senin

Hayatımızın bir köşesinde muhakkak bir başkasının hikayesine tanıklık eder, dinler, etkilenir ve kendimize bir parça yaşanmışlık ekleriz. Facebook sayfalarında yazan hikayelerden bahsetmiyorum ama. Gerçekten yaşayan, anlatırken yaşatan insanların sırtlarında taşıdıklarından söz ediyorum. Bugün bu yazıda benim dinlerken kaybolduğum, tutulduğum, kırıldığım, kızdığım, savaştığım bir hikayeden söz edeceğim. Muhtemelen bu satırları okurken gözleri dolacak, bilmiyorum belki bana kızacak, belki de her zaman olduğu gibi sıcacık dostluğuyla bana kendimi özel hissettirecek bir insanı ve hikayesinin hayatıma yansıttığı tüm umutları anlatacağım. Yazarken izin almadığım ve bu gece bu yazıyı yazmak içimden geldiği için, olur da hoşuna gitmezse diye tüm yazı boyunca ondan ‘Güneş’ diye bahsedeceğim. Özellikle İstanbul’a geldikten sonra çok insanı tanıma fırsatım oldu. Yeni bir şehirde yeni bir hayat demek yeni insanlarla tanışmak için büyük bir fırsat demek bence. Aslında ben Güneş’i öyle büyük bir tesadüfle ya da anlattıkça şahlanan bir tanışma hikayesiyle tanımadım. Ama onun hikayesinde beni etkileyen belkide moralimin bozuk olduğunu…

Erkekler ve Stratejiler

Üniversitenin en güzel yanlarından biri ergenlikten yetişkinliğe geçiş döneminde her iki cinsiyeti de yakından gözlemleme şansına sahip olmak sanırım. Aradaki biyolojik ve duygusal farkı görmezden gelip samimi dostluklar kurmaya başladığın noktada her zaman arada derin bir uçurum olduğu varsayılan karşı cinsi düşünce bakımından daha yakından tanıma fırsatı elde ediyorsun. Flört, arkadaşlık ve dostluk üzerine tüm tecrübelerin pekiştiği bu dönemde erkeklerin genelinde bambaşka bir sendrom başlıyor. Popüler kültürde ‘hızlı yaşam’ olarak adlandırdığımız evreyi yaşamanın ardından ‘temiz bir aile kızı bulup, düzenli bir hayat istiyorum’ evresinin tam üzerinde bunlara bir şeyler oluyor. Sanki aylardır tanıdığın adam gidiyor yerine kafayı daha fazla para kazanma ve düzenli bir hayata sahip olma hayalleriyle bozmuş bir kişilik geliyor. ‘Ohoo kopuyor muyuz bu gece’ cümlelerinden sıyrılıp ‘birikim yapmam lazım, yaşım ilerliyor’ cümlelerine maruz kalıyorsun. Bu o kadar ani bir değişim ki, ‘noluyor be’ derken senide içine alıp yutuveriyor. ‘Büyüdük mü cidden o kadar ya’ diye düşünüp dururken…

Kördüğüm

O kadar uzun zamandır yazmadım ki. Defalarca panele girip çıktım oysa. Otobüste başımı cama yaslamış müzik dinlerken binlerce cümle dönüp durdu kafamda, uyumadan önce onlarca konu buldum yazacak. Ne çok eksik, ne çok fazla, yorumlayıp kurdum. Ama ne zaman geçsem bilgisayarın başına bir kelime bile yazamadım. Giriş cümlesi benim için en önemlisi. Doğru bir başlangıçtan sonra akıp gidiyor o yazı çünkü, biliyorum kendimi. Dışarıda kelimeleri ruhumdan süzerken akıp giden o cümlelerden, bilgisayar başına geçtiğim zaman küçük bir parça bile kalmadı. Neredeyse gerçekten yazamayacağımı düşündüm.  Sebeplerim var aslında, anlatmak istediğim bir çok şey var. Bir arkadaşla oturup konuştuğunda yarattığın o samimiyeti hep buraya taşımaya çalıştım. Hep aynı dürüstlükle, belki sadece biraz daha süsleyerek anlattım her şeyi. Şimdi anlatamıyorum, çünkü bazı şeyler sana kalmalıymış, galiba büyüdükçe özelleştiriyorsun hayatı. Yeni fark ediyorum. Son yazımdan bu yana bir çok şey değişti. Hayatımda ilk kez bu panelin başına geçip bazı yazılarımı geri çektim, sanki yazdıktan ve…

10 Maddede Ekşi Sözlükte ‘Üniversite’

Üniversite sınavına hazırlanırken rehber öğretmenimiz internette genç kitlenin oldukça aktif kullandığı sözlülerde üniversitenin nasıl tanımlandığına dair bize bir kaç örnek sunmuştu. Üniversite öğrencilerinin ağzından üniversitenin tanımlarını okumak bir fikir edinmek için oldukça iyi bir yöntem gibi gözüküyor. Genelde mizah amaçlı kullanılan bu platformlar farklı tecrübeleri konu başlıkları altında incelemek için fırsat yaratıyor. Bende bu başlık altında ekşi sözlükte ‘üniversite’ konu başlığı altında beğendiğim en iyi on yorumu sizlere sunmak istiyorum! 1- Öğrenciyi adam yapan yer. Lisenin kollektif yaşamından sonra insana kendi sorumluluğunu almasının öğreten, birey olduğunu hatırlatan, sadece hayatta bir süreç olarak görülmemesi gereken, insanın ileriki yaşamında hayattaki duruşunu belirleyen, kişiye, ders dışında da çok şey kazandıran eğitim kurumu. 2- İlk üniversiteler 12. yy’da şekillenmeye başladılar. Rönesansın gelişi ile üniversite hem soylu gençlerin hemde dönemin dahilerinin gittiği bir yer oldu. Pozitif bilimler, tıp, edebiyat ve dinbilim dersleri en popüler olanlardı. Dikte sistemiyle öğretim yapılırdı, kaynak bulmak çok zordu ve genelde okulu…

İstanbul’da Üniversiteli Olmak

Lisansımın bitmesine çok az kalmışken 1 Konu 4 İçerik kategorisinde hazır Üniversite konusunu işliyorken üniversiteyi İstanbul’da okumanın avantajları ve dezavantajlarını anlatan bir yazı yazmak istedim. Üniversite sınavının ardından tercihlerinizde ilk sıraları bu şehire ayırmak gibi bir hedefiniz varsa İstanbul’u birde yaşayandan dinlemenizde fayda var. Hadi başlayalım! Ben Lisans eğitimim için İstanbul’u gerçekten çok istemiştim. Üç senedir burada yaşıyorum ve bu süre zarfında avantajları ve dezevantajlarının bir çoğu ile yüzleştiğimi söyleyebilirim. İstanbul büyük ve gerçekten pahalı bir şehir. Zaman zaman nasıl oluyor da aynı topraklar üzerinde bu kadar gözle görülebilir bir para farkı olabiliyor anlamıyorum ama İstanbul üniversite okumak istiyorsanız yüksek miktarlarda paraları gözden çıkarmanız gerekiyor. Burada bir üniversite kazandığınızı düşünün, ilk önceliğiniz bu şehirde yaşayabilmek için bir yurt veya ev bulmak olacaktır. Ben kayıt sürecimin ardından ilk önceliğimi yurtları gezmeye vermiştim. Bu süreçte vereceğiniz karar gerçekten büyük bir önem taşıyor çünkü tüm üniversite hayatınıza etki edebilecek bir kararla karşı karşıya…

Tüm Yönleriyle İkinci Üniversite

Aynı anda iki diplomayla mezun olma hedefi İstanbul’a gelirken verdiğim bir söz ile başladı, İstanbul’da bir okul yazabilmemin tek şartı çift diploma ile mezun olmamdı. Çoğunuzun aklında ‘Neden ÇAP değilde farklı bir üniversite?’ sorusunun canlandığını biliyorum. Çünkü tercih yaptığımdan beri bu soruyu sıkça duydum. Bu yazıda ikinci üniversite için karar sürecimden başlayarak, tercihlerime ve kazandıktan sonra hissettiklerime kadar her şeyi bir bir anlatmayı ve aklında böyle bir fikir taşıyanlara yardımcı olmayı amaçlıyorum.  Üsküdar Üniversitesi’ndeki Lisans eğitimim (Yeni Medya ve Gazetecilik) devam ederken ikinci senemde tekrar YGS sınavına başvuru yapmak istedim. Üniversite sınavına girerken hissettiğim stresten uzak olunca ortaya nasıl bir sonuç çıkacağını merak ettiğim için herkesle bir tekrar sınava girdim. Şunu söylemeden geçemeyeceğim, ilk sene girerken yaşadığım heyecan ve stresten o kadar uzak ve rahat bir sınav süreci oldu ki, zaten bir üniversite kazanmış olmanın rahatlığı tuttuğum kaleme kadar yansıdı. Yavaş yavaş, stres yapmadan, acele etmeden ve ‘Acaba kaç puan…

Dijital Pazarlamada Bugün : Sosyal Medya 101

Üniversitenin başında meslek seçimime karar verişimin ardından piyasada okumaya ve yorumlamaya değer gördüğüm tüm dijital pazarlama ve sosyal medya kitaplarını satın almaya başladım. Her şeyden öte sosyal medyanın öncelikle yorumlamaya dayalı bir platform olduğunun ve çabuk tükenen içeriklerin yerine yenilerinin gelişini gözlemlerken hedef kitlenin bu içeriklere yaklaşımlarını ve bunun pazarlamaya yansıma şekli hakkında fikir sahibi olmak için bu kitapların faydalı olabileceği görüşündeyim. Bu dönem Üsküdar Üniversitesi bünyesinde aldığım Dijital İçerik Üretimi ve Yönetimi dersi kapsamında bu yazıyı kaleme alıyorum. Hem dersi daha iyi yorumlamamı sağlayacak hemde üzerine düşünüp fikir yürütebileceğim bir konu seçmek istedim. Bu nedenle bu yazıyı Murat Kahraman’ın ilk baskısını 2010 yılında yaptığı Sosyal Medya 101 kitabı hakkında görüşlerimi belirtmek amacıyla yazıyorum. Sosyal medya ve dijital içerik üretimi üzerine ilk okuduğum kitap olarak bende ayrı bir yere sahip olan Sosyal Medya 101 , benim sandığımın üzerine piyasada görebileceğiniz diğer yeni medya içerikli kitaplardan biraz farklı. En azından ben…

2017’ye veda, 2018’e merhaba!

Gelenektir. İlham Perisinin Kanatlarından beri her sene yeni yıldan beklentilerimi isteklerimi sıralar, ne yaşadıysam, neyi hayatımdan çıkarmak için uğraştıysam yazar, veda ettiğim seneyi yine kelimelerle arkamda bırakırım. Bu sene yazacak o kadar çok şey var ki aslında, yeni yıldan istediklerim saymakla biter mi bilmiyorum ama eski yılda nelere veda ettiğim konusunda şüphesiz, bir liste çıkarabiliyorum. 2017, benim için dolu dolu geçti. Bana artık büyüdüğümü her anında hissettirdi. Hayatımla ilgili önemli kararlar almam gerekti, insanları daha çok tanımam, hissettiklerimi daha çok tanımlamam ve kendimle yüzleşip artık tamamen oturmaya başlayan düzenimi yönlendirmem için çok fazla imkan sundu hayat bana. Bir kere en büyük hayalimi gerçekleştirdim, kendime ait bir platform kurdum, daha fazlası için kendimi ifade etme fırsatı buldum. İkinci üniversiteyi kazandım, alanımda uzmanlaşmak için bir çok deneyim yarattım, yaşadım. Belki de fazla sorumluluk aldım, her anı dolu dolu yaşadığımı hissedemeyecek kadar yoğun bir tempoda koştum. Yıprandığım, düştüğüm çok fazla an var bu…

HIZLI VE ÖFKELİ TÜRKİYE VERSİON

Hızlı ve Öfkeli 7 filminin vizyona girmesiyle beraber çevremizde birkaç değişime şahit olmaya başladık.  İlk altı filmde olduğu gibi yedinci filmde Türk toplumu üzerinde arabaları tanrıçalaştıran ve sürücüleri Toretto’laştıran bir etki yarattı. Filmi izleyip arabaların cazibesine tutulan eşsiz insanımız sinema çıkışı şahinlerine atlayıp sokaklarda drift yapmaya çalıştılar. Gözlemlerim sonucu filmin 18-25 yaş arasına ‘Brian O’conner’ , 25 ve üstü yaşlaraysa ,’Dominic Toretto’ etkisi var. Brian O’conner etkisine yenik düşen Alilerimiz, Osmanlarımız bir Mia tavlayabilmek umuduyla DJ Army çalan arabalarıyla sokaklarda piyasa yapmaya başladılar. Evli barklı amcalarımız ise o işler bizden geçti ama yollar hala bana hasta imajını verebilmek amacıyla Toretto akımının verdiği yetkiye dayanarak kırmızı ışıkta geçmek gibi -kendilerince- çok tehlikeli işlere kalkıştılar. Yani Allah aşkına bir düşünün burası Türkiye. Caddenin ortasında iki arabanın yarışması, bırakın yarışmayı aynı hizada yan yana yarışa başlaması bile imkansız. Caddelerde birinin diğerine artistlik yapması ‘Aç lan şu camı, açsana lan!’ ya da ‘Çek lan…

TÜRK İNSANININ GÖZÜNDEN YABANCI DİZİLER

Dizimag saolsun kendi ülkemizin dizileri yetmezmiş gibi bir de yabancı dizilerle kafayı kırmış durumdayız.  Baktım yabancı diziler bu kadar izleniyor, dedim yeni başlamak isteyenler için ülkemizde en çok izlenen dizileri kısa bir özet geçeyim. Bu kıyağımıda unutmayın hanii :)) #THEVAMPİREDİARİES ‘Ohh biz bir tanesi bulamıyoz kıza bak iki kardeşi birden avcuna almış, pis sürtük’ diye diye 5. sezona geldik vallahi. Bilindik vampir hikayesi gibi ama aslında değil. İzlemek lazım ya yani biri TVD son bölüm neydi öylee abi yağğğğ dediğinde salak salak bakmamak lazım ama dimi ? #SUPERNATURAL ‘Deağğğğğğğğn, Sağğğğğğğğğğğm’ diye diye koskoca 9 sezon. Heheyyyyyt beğğğğğ. Evet biliyorum ‘Herkes çok güzel diyo da 9 sezonu nasıl izleyeyim aq’ diyosunuz içinizden . Bende öyle diyodum. Ama zaten sezonların nasıl geçtiğini anlamıyosunuz. Korku filmi, komedi nasıl karışık olurmuş bu dizi bunun cevabı. İzlemeyen çok şey kaybediyor benden söylemesi.. #PRETTYLİTTLELİARS ‘Abi bana sadece Avea mesaj atıyo, şu kızlara bak A’dan mesaj geliyo…

Navigate