Kızıma! | Mustafa Ak

Kızıma! Memleketin Bütün Gençlerine! Bir aile düşünün, ancak hissedin. Bir baba düşünün ben tarif edeyim. Baba bir kalenin dış surları gibidir. Aileye dışarıdan gelecek her türlü kötülüğe ve fenalığa göğsünü siper eder. İşte o yüzden evin direği babadır! Anneyi düşünün kılı kırk yarıp kale içinde yemektir, temizliktir, giyim kuşam vs. ‘anne’ bilir. Size gelince memleketin evlatları.. Siz evlatsınız ailenin olmazsa olmazlarısınız! Evlatlarım hayat mücadelesinde sizleri üzecek olaylar veya içinden çıkamayacağınız durumlar ile karşılaşacaksınız. Önce sabredin. Çünkü başınıza gelen her türlü iyilik veya kötülük ilahi adalettendir. Şöyle düşünün ki bir imtihandayız…Hayatımızda çok kötü günlerimiz olacak. Eee hayat mücadelesi. İyi günlerimizde olacak hepsine şükredin! İş alemidir, sınavdır stres içinde olacaksınız kendinizi resetleyin en iyi günler diye umut edip devam edin. Kızım… Ben sana dünyaları veremedim. Köşklerde, konaklarda yaşatamadım. Ama ben sana varlıkta yoklukta yaşamayı, insanları sevmeyi, herkese iyi davranmayı, memleketime hayırlı bir evlat olmayı, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda yürümeyi öğrettim. Mirasım…

Simge Akdağ’ın Kaleminden

Hayata açılan penceremden uzaklaşırken,aklıma açılan son kapıdan geçiriyorum seni. En derin sevgilerimi ağırladığım,kapısını geleceğimle mühürlediğim en güzel anılarım arasında, hatırlanınca yüz güldüren temiz bir mazisin şimdi. Bir kaç gün önce nasıl gülücükler karşılardı seni, yarın hatırladığımda aynı gülücükler eşlik edicek hatırana. Umarım sana anımsamaya değer tek bir an hediye edebilmişimdir. Zira bende epey fazla hediyen var. Hediye demişken, hayat en güzel hediyedir ya insana hayalini kurduğu hediyeyi alan bir çocuktum seninle.Nereden bilebilirdim ki hayalini kuramayacağım hediyeler alacağımı. Nereden bilebilirdim ki sonu olmayan bir güzelliğe kavuşacağımı. Sen gittin ya tüm gidişlerin içinden en kalınası olan bu olsa gerek. Gidişinle hayatıma kocaman bir iz bırakıpta gittin. Kalabildiğin bir insanın en içten dilekleriyle gittin. Kalabildiğim bir yüreğin sıcaklığını yanına alarak gittim. Sen giderken beni de benden alıp gittin.ben seni en derinden en güzel şekilde sevdim halada kalbimin en güzel yerinde en özel insansın ve ben seni hala seviyorum sevdiğini söylemek yürek ister derler ben yürekten her…

Dünya Çocuk Hakları Günü’nde Sayılarla ‘Türkiye’de Çocuk İstismarı’

Bugün 20 Kasım, günlerden Pazartesi. Tarihe ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ olarak kaydettiğimiz ama maalesef ne anlama geldiğini bile hatırlamadığımız önemli günlerden biri. ‘Ayla’ filmini izleyenleriniz olmuştur. Ben filmi iki kez izleme şansına sahip oldum. Tüm koltuklar dolu, herkes salya sümük ağlıyor. Film müziğinin yansıyan sessizliğinde burun çeken insanlarla dolu bir salon. Doğru, film çok etkileyici. İnsanda derin izler bırakıyor. Ama oturup düşününce, dışarda daha büyük izlerle hayatta kalma mücadelesi veren binlerce çocuk varken, bir filme ağlayıp gözyaşı dökmemiz ne kadar samimi, bilemiyorum. Çocuklar masumiyetin simgesi, bu ülkenin kapısı savaştan kaçan onlarca çocuğa açıldığından beri hangimiz sokakta gördüğümüz çocukların masum olduklarına inanıyoruz ki? Koskoca insanlar, rahatsız oluyoruz onlardan. Çünkü savaş, yaşam koşulları ve beraberinde getirdiği psikolojik rahatsızlıklar onların masumiyetini hayata karşı ayakta durma zorunluluğuna dönüştürmüş. Herkes farklı büyüyor, her çocuk farklı yetişiyor. Maalesef eşitlik çocuklar için küçücük bedenlerinde kavrayamayacakları kadar zor bir kavram. Bir başkasının elindeki oyuncağa bakmak, onu istemek, arzulamak…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e

Ben bir adam sevdim. Ömrüm boyunca görebileceğim, yüreğime yar edebileceğim tüm adamlardan daha başka bir aşkla, bambaşka bir tutkuyla. Hiç görmeden, mesela sabah uyandığında güne nasıl başladığını bilemeden, en sevdiği kitabı okurken yüz ifadelerine anlam yükleyemeden, sinirlenince ne tepki verdiğini hiç bilemeden, yüreğimin en derininde, bambaşka bir sevgiyle, varlığını, fikirlerini, cesaretini ve bu dünyaya kattıklarını sevdim. Anılarımda siluetini hiç görmedim ama kendimden bile fazla onun yüzünü ezbere bilirim. Onu anlamayı, onunla yaşamayı ve fikirlerini daima yaşatmayı her zaman borç bildim. Bu 10 Kasım’da ona bir mektup göndermek istedim. Hiç okuyamayacak ama, biz ona kocaman teşekkürler sıralıyoruz her satırda. Belki duyar umuduyla… Paşam, Çok özledik. Öyle sözde özlemek değil ama, yüreğimiz boğulurcasına, içimizde ateşler yanarcasına özledik. Mavi önlük, bembeyaz çoraplar, ilk harçlıklar, ilk kalem tutuşlar.. Hep senin adını, senin yaptıklarını yazdırdılar. Kızgın mısın bize diye merak etmiyor değilim, önümüzü aydınlattığın, bize ‘Ey Türk Gençliği!’ diye bağırdığın yüreğimizi titreten hitabede ne dediysen, ne yol gösterdiysen…

Hayallerde Kıyametler

Herkes hayatında yeni başlangıçlara yer vermek ister. Cesaret edip yeni bir yola çıkmak, geride bırakılanlara bakıp pişman olma korkusuyla o kadar bütünleşir ki kararlarımızdan emin olmak zaman ister, bolca zaman. ‘Bir hayal uğruna geldiğim bu şehirde hayat o kadar güzel kapılar açtı ki bana, kendimi önce kendime kanıtlamak için çok fırsatım oldu. Bana eşlik ettiğiniz bu yolculuk şimdi hayallerimin ötesine taşınıyor’ demiştim Veda Mektubu ‘nda. Yaşadığım duygunun yoğunluğunu size anlatmaya kalemimden çıkan cümleler yetmez. O kadar sabırla bekledim ki, o kadar merak edip o kadar içten istedim ki şimdi burada yazıyor olmak, bedenime yansıyacak kadar yoğun duygularla boğuşmak, anlamlı hissettiriyor. Hayal etmek insana çok şey katıyormuş, çıktığım bu yolculukta anladım. Hayaller hırslandırıyor yüreğini, ruhunu ayaklandırıyor, devam etmek için sana sebepler sunuyor. Hep daha iyisine koşuyorsun, hep daha yenisi için cesaretleniyorsun. Bu yolculuğumun başlangıç yazısı, yaşadığım sürecin video ‘da anlatamadığım, ifade edemediğim diğer yarısı. Çocuksun ya hani, dünya senin etrafında dönüyor,…

Veda Mektubu

Bu bir veda yazısı. Pek çoğunuz için bir anlam ifade etmeyecek bu yazıyı gözyaşları içinde yazıyorum. Küçük bir kız çocuğu olarak çıktığım bu yola, 20 yaşında ne istediğini bilen bir kadın olarak devam ediyorum. Bu, ‘Zira Burası Benim Gökyüzüm’ başlığı altında size son seslenişim. Ben bu blogu açarken sadece kendimi ifade etmek istemiştim. Çok güzel yazıyorsun dedikleri her saniye içime dolan o sevinci bir şeyler başarabilmek adına buraya akıttım. On kişi okusa sevinçten delirdiğim o anılardan bu zamana çok şey anlattım bu satırlarda. Bu platform bana kendimi özgürce ifade edebilme fırsatı sundu, ilk aşkımı yazdım, ilk kalp kırıklığımı.. Kırıldım yazdım sevindim haykırdım. İlk köşe yazımın sevincini de burada paylaştım, İzmir’i terkederken hissettiklerimide… Kendime, kalemime güvenmek istediğim onca zaman buraya sığındım. Ne mutlu bana ki okudunuz, ben yazılarda konuştum siz dinlediniz. Gerçekten benim gökyüzümdü burası, ben bulutların üstündeydim, sanki kanatlarım vardı yükseldim. Her yazıda bir parça daha akıttım duygularımı, bazı yazılarda…

‘Evet’ ve ‘Hayır’

Malum bir referandum sürecindeyiz. Meydanlar, televizyonlar, internet, gazeteler her biri ‘Evet’ ve ‘Hayır’ savaşının birer oyuncağı. Şöyle bir düşünün, hangi medya yayınına güveniyorsunuz? Bugün bir haber izlerken, siyasi bir eleştiri dinlerken, bir gazete haberi okurken tarafsızlık ilkesinin çiğnenmediğini düşünüyor musunuz? Baktığınız her yer siyasi partilerin reklamlarıyla dolu.Gökyüzünü kapatan bayraklar, son ses açılmış seçim müzikleri, doğru kararın kendi düşünceleri olduğuna sizi ikna etmeye çalışan parti görevlileri. Ne kadarı etkiliyor düşüncelerinizi? Şahsen ben bugün bir partinin seçim müziği çok güzel diye vereceğim kararı değiştirmem yada kafamda belli bir düşünce varken bir parti görevlisinin beni durdurup ikna etmesine müsaade etmem. Ne yazık ki toplumun büyük bir kısmı bugün ne için ‘Evet’ ve ne için ‘Hayır’ dediğinin farkında bile değil. Oylamasını yapacağımız sistemin getirdikleri ve götürdüklerini tam olarak bilmeden, anlamadan sandık başında oy kullanmanın bu ülkeye yarardan çok zararı var. Bugün bu yazıda yargılanan şey ‘Evet’ veya ‘Hayır’ diyenler değil. Bugün üzerine düşünmemiz gereken,…

Dikkat! Bu Bir ‘Pati’ Hikayesidir

2016 yılının sonunda hayatıma iki tane kedicik girdi, bilmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum. Malum bütün gün elimde telefon peşlerinde koşup her anlarının fotoğrafını sosyal medyada paylaşıyorum. Ben ne kadar görüyorsam, takipçilerimde o kadar hakim pisiciklerle olan yaşantıma. Hayvanlardan korkan, yolda görse dokunamayan biri olarak nasıl birdenbire pati sevdasına tutulduğumun sevimli hikayesidir bu yazı. Uzun zamandır aklımda olupta cesaret edemediğim bir durumdu aslında hayvan sahiplenmek. Onlarla iletişim kurabilmek, sevebilmek, anlayabilmek nedense hep bir çekingenlik yaratmıştır bende. Ama şu öğrenci evi denilen olay yok mu, biz iki arkadaş ev işlerinden, finallerden, ödevlerden, para kazanma derdinden o kadar bıkmıştık ki evin içinde nefesimizin sesini bile duymaz olduk.  İnstagramda gezerken keşfette bir sayfaya denk geldim, kedi ve köpeklerin sahiplendirildiği. Küçük küçük patiler, yuva arayan masum bakışlar arasında tamam dedim, bu evde bir pisicik istiyorum!  Koştum ev arkadaşımın odasına dedim böyle böyle, hani hemen o an istiyorum ama bendeki öyle bir heyecan, ‘tamam’ dedi, bana uyar.…

Okuyucularımın Kaleminden 2

Çok içten gelen yazılarım var benim. Bazen öylesine yazıp geçtiğim, bazen topluma yanlışlarını göstermek için bir başlık altında, onca insan arasında bu ülkenin vatandaşı olarak seslendiğim. Berkin Elvan içinde bu blogtan bağırdım, Özgecan içinde. Aşık olduğumda en heyecanlı halimle kelimelere sarıldım, kırıldığım zamanda yine burada ağladım. Ben hep yazarak anlattım derdimi. ‘Okuyucularımın kaleminden’ demiştim daha önce. Attığınız mailleri, yazdığınız cümleleri, bana ulaşmak adına verdiğiniz bütün savaşı bir yazı altında toplayıp sizi, sizden gelenleri yine burda biriktirmiştim. Bu yazı bugün yine sizden gelenler için, bana kattığınız bütün değerler için. Sıkı sıkı bu bloga sarılmamı sağlayan, bir kaç cümlenizi yine size armağan etmek için. İnsana yazmayı sevdiren ne varsa, bu bir kaç eleştiri içerisinde gizli ve yine her detayı bana sevdiren, bu başlık altında yüreğinizi seslendiren sizin düşünceleriniz için: 2 Eylül 12.42 Geleceğin en iyi yazarlarından birine yazmamak ayıp olur. Şimdiden arayı iyi tutalım ki yarın öbür gün imza almak istediğimde beni…

Bir tutam hata, çok şey katar insana..

Hepimiz için yazılmış bir kader var. Gideceğimiz yerler, hissedeceğimiz güzellikler. Hepsi, yaşayacağımız her şey bir köşede yazılmış bekliyor bizi. Hangi kararları vereceğimiz, aslında onca seçenek arasından hangisini seçip hangi yolda ilerleyeceğimiz. Her birimizin kendi hikayesi var aslında. Kimimizin şarkılarla anlattığı, kimimizin yaşayıp kendine sakladığı, bize ait olan bir dolu özgün hikaye. Hayallerimiz, tecrübelerimiz, hüzünlerimiz, sevgilerimiz. Her yeni gün bir başkasının anlattığı hikayeye özenip kendi senaryomuzu biraz olsun değiştirdiğimiz. Hayat elbette bir armağan. Geçmişte, bugünde ışık tuttuğumuz ne varsa bize sağlanan bir imkan. Geçmişe takılıp kalanlar için aslında bu yazı. Kendileri için en iyisini isteyenler ama hatalarının gölgesinde kalmaktan ileriye gidemeyenler için. Dedim ya hayat bir armağan. İçinde ağlamakta var gülmekte, sevmekte var sevilmekte. Her şey bu güzel armağanın içinde. Elbette hatalarla dolu yürüdüğümüz bu yol. Bizi biz yapan, olgunlaşmamızı sağlayan yanlışlarda saklı. Dönüp nefes aldığınız onca yıla bakınca pişmanlık duymayın. Asla seçimlerinizi yadırgamayın. Bizim için yazılmış bir kader var, onun…

Navigate
Verified by MonsterInsights