Bir avuç güneş sızdı penceremden içeriye, sessizce yeniden doğan güneşi izledim. Her gecenin ardından geleceği belliyken gündüzün, karanlığın tüm gece yarattığı korkuyu düşledim. Bir gece bir karara uyanmak zorunda kaldığınızı bilerek koyuyorsanız başınızı yastığa, bir his doğuyor insanın ruhuna. Ya o güneş bile yetmezse içinizi aydınlatmaya? Sonra düşünmeye, düşlemeye başlıyorsunuz. Muhattap olduğunuz bir tek kendiniz, içiniz. Soru aslında basit, ‘Ben ne istedim?’ ‘Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir’ demiş Goethe. Benim cehennemim genelde içimde. Dert ettiğim her şeyi fiziksel bir sancıya dönüştürecek kadar çok büyütüyorum içimde. Galiba bu hayatta en çok istediğim şey, kendimi olduğundan daha farklı bir hassasiyet seviyesinde yeniden tanımak olurdu. Cam kırıklarının üzerinde yürürken bile gülümsemeyi öğrenebilmek isterdim. Keşke bastığım her yer kanasa bile asla belli etmeyebilseydim. Bir nefes vermek kadar kolay olsaydı keşke bazı şeyler, ruhuma karışan her şeyi, yutkununca kaybetmek isterdim. İçim inlese huzursuzluktan, dışım kahkalar atsın, tüm huzursuzluklarım yerini doğru kararlara bıraksın isterdim. İnsanlara yüklediğim…