Üniversitenin en güzel yanlarından biri ergenlikten yetişkinliğe geçiş döneminde her iki cinsiyeti de yakından gözlemleme şansına sahip olmak sanırım. Aradaki biyolojik ve duygusal farkı görmezden gelip samimi dostluklar kurmaya başladığın noktada her zaman arada derin bir uçurum olduğu varsayılan karşı cinsi düşünce bakımından daha yakından tanıma fırsatı elde ediyorsun. Flört, arkadaşlık ve dostluk üzerine tüm tecrübelerin pekiştiği bu dönemde erkeklerin genelinde bambaşka bir sendrom başlıyor. Popüler kültürde ‘hızlı yaşam’ olarak adlandırdığımız evreyi yaşamanın ardından ‘temiz bir aile kızı bulup, düzenli bir hayat istiyorum’ evresinin tam üzerinde bunlara bir şeyler oluyor. Sanki aylardır tanıdığın adam gidiyor yerine kafayı daha fazla para kazanma ve düzenli bir hayata sahip olma hayalleriyle bozmuş bir kişilik geliyor. ‘Ohoo kopuyor muyuz bu gece’ cümlelerinden sıyrılıp ‘birikim yapmam lazım, yaşım ilerliyor’ cümlelerine maruz kalıyorsun. Bu o kadar ani bir değişim ki, ‘noluyor be’ derken senide içine alıp yutuveriyor. ‘Büyüdük mü cidden o kadar ya’ diye düşünüp dururken…